24 Mayıs 2009 Pazar

À la folie... pas du tout (2002)

Yönetmen Laetitia Colombani bir film senaryosunun arasında o kadar çok hikaye sığdırmış ki nereden başlayayım anlatmaya bilemedim. Film saplantılı olduğu henüz bilenmeyen Angélique'in Dr. Loic'le olan aşkıyla başlıyor. Loic evli ve yakışıklı bir doktordur. Ama bu Angélique'in bebeksi havasına uzak durması için engek teşkil etmez. Loic'in peşinden deli divane sürüklenen Angélique'in peşinde de savrulan bir aşığı vardır elbette. David...

İki aşık Anje ve Loic birlikte Floransa'ya tatile gidecekleri gün Loic hayatındaki dönüm noktalarından birini yaşamaktadır. Kavga ettiği eşi Rachel, annesinin evinde Angélique ise hava alanında Loic'i beklemektedir. Uçağın son anansları yapılır, Anje telefona koşar, sevgilisini arayıp gelip gelemeyeceğini sormak ister. Loic bu sırada evden çıkar.

Anje havaalanında beklemetedir ama bir sonraki sahnede Loic'in kapısının önünde durduğu ev eşi Rachel'indir.

Ne son yaşananlar ne de David'in bir türlü açıklayamadığı aşkı Anje'yi Loic'in aşkından vazgeçiremez. Ertesi akşam haberlerde aşık olduğu adamın tacizle şuçlandığını öğğrenince Anje'ye yapılacak tek şey kalır; Şovalyeliğe savunmak.

Loic'i korumak için öldürdüğü Sonia'nın sevgilisinin tamemen kendisinin olduğunu düşünerek Loic'in evine koşar. Evet filmde sıkca rastlıyacağız bu Hülya Koçyiğit
koşularına... Polislerce çevrilmiş evden çıkan Loic esas hatunumuz yerine eşini öperek polis arabasına biner ve olan biteni uzaktan kocaman ama üzgün gözlerle izleyen Anje evine döner. Aygazın insanı öldürme özelliğine başvurarak mutfağa uzanır.

Niiiiiivvv drip drip... Burada filmimizi başa sarıyoruz.

Angélique aşık olduğu evli ve başarılı Doktor Loic'i sürekli takip eden ve hediyeler yollayan sanat öğrencisi bir genç hatundur. Loic'le birlikte olmak için her türlü fırsatı kovalar ama bunu uzunca süre beceremez. Hedefine yaklaştığında ise işler kontrol edilemez hale gelir ve saplantılı aşkı kendisiyle birlikte aşkı Loic'e de zarar vermeye başlandığında göz altına alınıp, akıl hastanesine yollanır.

Yönetmenimiz Latişya hatunun filmdeki bütün bu hengameye fon müziği olarak Nat King Cole'un Love'ını seçmesi de kocaman çocuk gözleriyle şizofreni oynayan Audrey kadar başarılı bir ironi...

Filmin final sahnesinde dolabın arkasındaki atkılı görüntü de seyredenlere kalsın... Hepsini anlatmayalım değil mi ama?

Yemekteyiz'i bilmem ama Filmdeyiz'de oslaydık bu film benden 8 alırdı. Aldı da.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.