31 Mayıs 2010 Pazartesi

Escape from New York (1981)


Yıl 1988. Amerika'da suç oranları %400 gibi bir oranla artış gösterir. Bunun üzerine hükümet New York'un etrafını duvarlarla çevirip, orayı dünyanın en güvenli hapishanesi haline getirir. Hem de ne hapishane... Gardiyansız, tamamen içerideki mahkumların oluşturduğu bir dünyanın yaşandığı bir hapishane. Hapishanenin kuralı nettir; Bir kere giren, bir daha çıkamaz.

***

Daha sonra sene 1997'de, Amerikan Başkanı'nı geçirdiği bir uçak kazası sonucu, çok önemli bir belge ile birlikte New York'a düşer. Olaylar gelişir.

Post-Apokaliptik devam edeyim istedim. Bu filmi de zaten uzun süredir izlemek istediğimden, böyle bir tercih yaptım. Ancak gördüm ki bu post-apokaliptik bir filmden çok sıradan bir dünyanın içerisinde oluşturulan post-apokaliptik bir hapishanede geçen aksiyonları işlemiş bir b film. Tabi bu tarz filmleri de çok sevdiğim için yine keyifli bir süreç geçirdim. Baksanıza, filmin posteri bile harika.

Ama ilginçtir. 1981 Amerikası'nda yaşarken, 1988'de %400'lük suç oranı artışı ve New York gibi bir yerin etrafını duvarlarla çevirme fikri, her insan evladına inmez yani. Ayrıca dönemi itibariyle, mekan terichleri muhteşeme yakındı.

"İzlerken çok keyif aldım."

Ama gerçekten öyle...

***

John Carpenter diye bir adam yazmış, yönetmiş. Hatta müzikleri bile O'na ait. Tabiri caizse, ki bence gayet caiz, tam anlamıyla "bir John Carpenter filmi.". Kadro da çok sağlam. Başrolde Kurt Russell var. Çoğumuzun Death Proof adlı filmden tanıdığı ve yine John Carpenter'in yönettiği The Thing adlı filmin de başrol oyuncusu. O'nun yanında da Clint Eastwood'un silah arkadaşı, karizmatik kovboy tandanslı Lee Van Cleef. Daha ne olsun?

B film sevenler için kaçırılmaması gereken bir nimet. Ayrıca bir de şöyle bir şey var. İncelenmesine; Escape from L.A.











The Danish Girl (2012)

Şurada yazdığım yazıyla ilgili birkaç değişiklik olmuş. Onları bildireyim istedim. Nicole Kidman'ın yapımcılığını üstlendiği filmin başrolünde kendisiyle birlikte Charlize Theron olacaktı. İlk aşamada bu böyleydi. Sonra iş değişmiş. Charlize Theron yerine gelen isim Uma Thurman olmuş. Ayrıca filmin çıkması da 2 yıl ertelenmiş. Normalde 2010'da bekleniyordu, 2012'ye taşınmış. İlk başlarda merak ediyordum ama nedense şimdi çok tırt bir film olacakmış gibi bir his geldi. Neyse...

30 Mayıs 2010 Pazar

The Road (2009)

Şu anda hazırlanmakta olan Blood Meridian, Cities of the Plain filmlerinin ve Coen Kardeşler'in en fazla bilinen filmi No Country for Old Men adlı filmin senaristinin bir başka işi. Yönetmen de John Hillcoat.

Planet of the Apes adlı filmi izlememin ardından dürtülen Post-Apokaliptik duygularımdan çıkagelerek izledim. Çok da beğendim. Bir kere ömrüm boyunca izlediğim en koyu ve soluk tonlu film olduğu için, zaten kafadan "1-0" önde başlanıyor. Oyuncu seçimi de çok iyi yapıldığı için tadından yenmez bir hal almış. Filmi de diğer post apokaliptik filmlerden ayıran özellik, renkli punklar ve o tarz eğlencelik ayrıntılarının olmaması. Post-Apokaliktik kültürün The Godfather filmi diyebiliriz.

***

Bu filmin benim için enteresan olmasının bir sebebi de gecenin bir vakti arkadaşlarla eğlenceden döndükten sonra, saati bilmeksizin izlemeye başlamam ve bunun sonrasında pakette sadece bir tane sigara dalı olduğunu görmem. Tam post-apokaliptik hava yakaladım yani. Kısıtlı kaynaklar ve tüm bunlarla beraber verdiğim mücadelenin ardından açan güneş.

***

Başrol de Viggo Mortensen(LotR serisi, A History of Violance, Appaloosa) var. O'nun yanındaki süpersonik ufaklığın adı da Kodi Smit-McPhee. Bu ikiliyle beraber, filmin belli bir kısmında belirip, öldürücü diyaloglar kasan ve sonralarda ortalardan kaybolan adamı canlandıran üstad Robert Duvall'ı izleyebilirsiniz. Son olarak, o denli kısa ve önemsiz bir rol için Charlize Theron'u nasıl rahatsız ettiniz, bunu anlayamadım.








Dennis Hopper

2 hafta önce 74 yaşına girmiş olan, Easy Rider adlı klasiğin yönetmeni prostat kanseri sonucu yaşama veda etmiş. Toprağı bol olsun...

Planet of the Apes (2001)

İlk filmi 1968 yılında Franklin J. Schaffner tarfından çekilen filmin, Tim Burton yorumu bu. Diğer Planet of the Apes serisini şekilde sıralayabiliriz.
Planet of the Apes (1968) - Franklin J. Schaffner
Beneath the Planet of the Apes (1969) - Ted Post
Escape from the Planet of the Apes (1971) - Don Taylor
Conquest of the Planet of the Apes (1972) - J. Lee Thompson
Battle for the Planet of the Apes (1973) - J. Lee Thompson
Planet of the Apes (2001) - Tim Burton

Kaynak; http://theforbidden-zone.com/movies/index.shtml
Post-Apokaliptik filmler ararken denk geldim. Hüseyin(hesanal.com)'e gösterdim, "Ohoo, bilmiyor musun kanka? Yeni mi keşfettin?" reaksiyonu aldım. Daha da merak ettim. Müthiş bir dolu yağışının da evden çıkmama izin vermemesi üzerine hemen indirip izledim. Tabi tam anlamıyla bir post-apokaliptik bir konusu yoktu. Post-Apokaliptik bir dönemde geçen hikaye ama ilgilendiği şeyler başka. Filmi izledikten sonra da ufak çaplı bir araştırma yaptım. Pierre Boulle diye bir adamın yazdığı bir romanmış bu. Sonra çok sevilmiş, 5 sene sonra da ilk filmi yapılmış. Şu an görüntülerini izlediğimiz vakit komik bulduğumuz(ilk filmin fragmanı burada) bu film, o dönemlerde büyük etki yaratmış tabi. Sonra ardı ardına filmler gelmiş. Belki yönetmeni değişmemiş olsa, bugün çok farklı bir şekilde biliniyor olurdu.

Evrim konusu ile ilgili yaptığı göndermeler, çok yi bir oyuncu kadrosuna sahip olması(başroldeki arkadaş hariç), Tim Burton'un başarıyla altından kalkmasıyla beraber müthiş keyifli bir film olmuş.

Ayrıca Planet of the Apes hakkındaki her şeye(filmleri, kitapları, müzikleri, makaleleri vs vs vs...) şu siteden ulaşabilirsiniz; http://theforbidden-zone.com/index.shtml

Herkese tavsiye ederim. Hatta vakit bulabilirsem, diğer klasiklerini de izlemeye çalışacağım.








29 Mayıs 2010 Cumartesi

In the Valley of Elah (2007)

Evet evet, ne demek istediğinizi çok iyi anlıyoruz. Amerika haklı, Irak haksız. Gerçi sizi de anlıyorum. Sonuçta sene 2007, geride bıraktığınız ve hala aklamanız gereken bir çok şey var.

***

Million Dollar Baby gibi süper bir filmin senaristi Paul Haggis tarafından senaryolaştırılıp, yönetilmiş ve buram buram Amerikan Propagandası kokan bir film.

Şimdi Tommy Lee Jones gibi bir adam ile Charlize Theron gibi bir kadını izlemenin hatrı olmasa ve film de gerçekten bu kadar güzel bir anlatıma sahip olmasa... Senaryo da çok iyi. Dedektiflerin incelemeleri, Tommy Lee Jones'un canlandırdığı Hank Deerfield'in duruşu ve olay takibindeki ilgi çekici ayrıntılar olmasa, olabildiğince hakareti hakediyor film.

Bir de dediklerine göre gerçek bir hikayeden alıntıymış. Eğer öyleyse, yapmak istediklerinin tam tersini de düşünmeleri lazım sanki.

Amerikan Ordusu...

En güzel yanı, az önce de dediğim gibi, Underratted Tommy Lee Jones ve sinema tarihinin en yetenekli ve güzel bayan oyuncularından birisi olduğunu düşündüğüm Charlize Theron'du. Gerisi tırt.






28 Mayıs 2010 Cuma

Thunderbolt and Lightfoot (1974)

Robert De Niro'yu başrolde izlediğimiz The Deer Hunter adlı filmin yazanı ve yöneteni Michael Cimino'nun yazıp yönettiği film. Başrollerinde Clint Eastwood(44) ve Jeff Bridges(25) var. Bundan tam 36 sene önceki hallerini izlemek çok keyifli. Özellikle Jeff Bridges bugünün sinyallerini vermiş.

Filme gelirsek, öyle ahım şahım bir şey değil. Özgün bir senaryo ama yönetmen batırmış. Silah sesleri ve senkronları çok tırt olmuş. Işık olayına hiç girmemişler felan. Böyle şeyler. İzlerken sıkıldım, yazarken de sıkılıyorum.

Bir tek Catherine Bach güzelmiş.

Bye.





27 Mayıs 2010 Perşembe

The Bourne Supremacy (2004)

The Bourne Identity filmini izleyip, minimum miktarda keyif aldıktan sonra, serinin ikinci filmi The Bourne Supremacy'i de izlemek istedim. Böylelikle yeni film araştırmalarım için birazcık daha zaman kazanabilecektim. Ayrıca seri filmleriyle ilgili en fazla dikkat ettiğim şey, izlemeye birinci filmden başlamak ve hepsini sırayla izlemektir. Aksi hali benim için düşünülemez.

Fakat bu film, vasat birinci filmden dahi daha kötüydü. Konuya ince bir ayar çekilmiş, önce kendisinin peşinden koşan adam bu defa intikam rüzgarları estirmeye güdümlenmiş. Bir de yönetmen değişikliği de filme yaramamış. Matt Damon, yine bilindik kendisi gibi takılmış. Vasat. Gerçi biraz Joan Allen izledim, o iyi geldi.

Yazabileceklerimin hepsi bu.



26 Mayıs 2010 Çarşamba

The Bourne Identity (2002)

Dün bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine The Bourne serisini izlemeye karar verdim. Çerezlik hesabı. Her ne kadar tırto ve klişelerle dolu bir film olsa da "CIA", "Suç" kelimeleriyle etiketlenmişliğinden gideri var. Sonuçta yasa dışı olaylar, derin devlet muhabbetleri ve bu tarz şeylerle ilgilenmemek, bizler için zor. Zaten beklentim çok düşüktü, o yüzden sıkılmadım. Elimdeki iyi filmleri biran önce izleyip tüketmemek, yani bir nevi zaman kazanmak için iyi oldu bu seri.

Mr & Mrs Smith ve Jumper filmleriyle bildiğimiz Doug Liman yönetmiş. Başrolde Matt Damon var. Hiç de sevmediğim adam yani...