31 Aralık 2009 Perşembe

Kız Kardeşim Mommo (2009)

Ailevi problemleri yüzünden dedeleriyle kalmak zorunda kalan 2 çocuğun hikayesi. Fena bi' dram. Filmin diyalogları, sahnelerinden ziyade sessizlikleriyle güzelleşmiş. Atalay Taşdiken finanse etmiş, senaryosunu yazmış ve yönetmiş. İzlenebilir.






28 Aralık 2009 Pazartesi

Lost in Translation (2003)


Bob: I don't want to leave.Charlotte: So don't. Stay here with me. We'll start a jazz band.
Lise aşkları gibi masum ve itiraf etmesi zor bi' aşkın tanımı bu film...

İşte dün geceye de Lost in Translation filmini izlemek nasip oldu. Gerçi O'ndan ziyade, The Godfather filmleri, The Conservation, Apocalypse Now, Dracula gibi efsanevi filmlerin yönetmeni Francis Ford Coppola'nın kızı Sophia Coppola'yı ölçme isteği ve bunu da hem yazarı hem yönetmeni hem de prodüktörü olduğu oskar ödüllü bi' film ile yapma fırsatı daha ağır bastı. Belirtmek gerek, bu türü pek sevmememe rağmen yine de keyifli zaman geçirdiğim bi' film oldu. Özellikle Bill Murray'nin ve Scarlett Johansson'un performansları "Ya kapatayım da uyuyayım artık..." şeklinde düşünmememi sağladı ki zaten Sophia Coppola'nın da ne kadar iyi bi' yönetmen olduğunu görmem de bana ayrı bi' keyif kattı.

Filmin konusu da çok acayip. Japonya'ya, istemsizce de olsa, 2 milyon $ karşılığında bi' viski reklamında oynamak için 2 haftalık bi' seyehat etme zorunluluğu bulunan, hali vakti yerinde bi' orta yaşı birazcık geçmiş evli bi' erkek ile yine Japonya'da istemsizce, sırf kocasının işi gereği ikamet etmek zorunda kalan genç bi' kadının yaşadığı ilişki ve bu ilişkinin detaylarının dayandığı masum aşk anlatılıyor. Gerçekten de farklı bi' hikaye.






25 Aralık 2009 Cuma

Natural Born Killers (1994)

Belki de Quentin Tarantino'nun bugünki hale gelmesine sebep olan 2 filmden 1'i de budur. Tarantino'nun çulsuz dönemi. Film senaryoları yazıyor ve fakat bunları çekmek için finans sıkıntısı yaşıyor. Sonrası ise vahim, Quentin Tarantino yazdığı 2 filmin senaryosunu Tony Scott ve Oliver Stone gibi dönemin iyi yönetmenlerine satmak zorunda kalıyor. Sonra o paralarla Reservoir Dogs ve Pulp Fiction geliyor. Sonrası zaten malum...

Az önce de adı geçti. Oliver Stone'un Quentin Tarantino'nun hikayesine çektiği film. Vasatı aşamamış çünkü sanırım Tarantino'yu ancak Tarantino yansıtabiliyor. Bu güzel hikaye, müthiş müziklerle ve Quentin Tarantino'nun bakış açısıyla çok daha eğlenceli bi' hale gelebilirdi. Oliver Stone'un başarılı olduğu tek nokta, oyuncu seçimleri olmuş. Woody Harrelso ve Juliette Lewis. O kadar...











23 Aralık 2009 Çarşamba

Soundtrack: The Brothers Four - The Green Leaves of Summer (Ins)

Quentin Tarantino'nun Piçlerini konu ettiği filmin açılış müziği. The Brothers Four adlı old-school Amerikan müzik grubuna ait The Green Leaves of Summer adlı parçalarının enstrumental sunumu şeklinde tercih edilmiş. Çok kısa ama yine de dinleyelim, güzelleşelim...

15 Aralık 2009 Salı

67. Altın Küre Ödülleri

Not: Programın sunucusunu merak edenler için; (bkz: Ricky Gervais)

Evet, dünyanın en prestijli sinema ödül törenlerinden birisi olan Altın Küre(Golden Globe) için geri sayım başladı. Olgunun resmi internet sitesi goldenglobes.org'daki geri sayıma baktığımızda, yaklaşık 1 ay kadar bi' zamanın kaldığını görüyoruz. Bu da yavaştan kritik yapmaya başlamanın zamanı geldiğine işarettir. :). Gerçi şu Altın Küre muhabbetinden, tahmin yapmanın dışında pek hazetmiyorum. O yüzden bugün pek yorum yapmayacağım. Sadece tahminlerimi yazacağım. İsterseniz, siz de kendi favori filmlerinizi yorum bölümünden paylaşabilirsiniz.

Tahminler;

En iyi drama; Inglorious Basterds (2009)
En iyi müzikal komedi; Nine (2009)
En iyi drama aktör; Morgan Freeman - Invictus (2009) [bir Clint Eastwood filmi...]
En iyi drama aktris; Emily Blunt - The Young Victoria (2009)
En iyi müzikal komedi aktör; Robert Downey Jr. - Sherlock Holmes (2009)
En iyi müzikal komedi aktris; Marion Cotillard - Nine (2009)
En iyi yardımcı erkek oyuncu; Christoph Waltz - Ingloriouz Basterds (2009) [şüphesiz...]
En iyi yardımcı bayan oyuncu; Penélope Cruz - Nine (2009)
En iyi yönetmen; Quentin Tarantino - Inglorious Basterds (2009) & Clint Eastwood - Invictus (2009) [usta mı, dahi velet mi? bence ödüllerin en can alıcı noktası bu olacak...]
En iyi orijinal müzik; Maury Yeston - "Cinema Italiano" - Nine (2009)
En iyi animasyon filmi; Coraline (2009)
En iyi yabancı film; Un prophète (2009)

Not 1: Seçtiğim filmler kazanacaklarını düşündüğüm filmler değil, sadece kazanmalarını istediğim filmlerdir. Seçimlerim tamamen duygusal bi' şekilde yapıldı.
Not 2: Bazı kategorileri es geçmemin sebebi, haklarında bilgi sahibi olmamamdı.

Ödüller sahiplerini bulsun, bi' karşılaştırma yaparız artık...

12 Aralık 2009 Cumartesi

Kurtlar Vadisi: Gladio (2009)

Bugün evden çıkma amacım, hem bi' arkadaşla buluşup biraz laflamak hem de Nurgül Yeşilçay ve muhteşem kadrosuyla 7 Kocalı Hürmüz filmini izlemekti. Fakat sinema salonuna gittiğimde filmin vizyondan kalkmış olduğunu öğrenmemle beraber, "Gelmişken bi' filme gireyim..." mantığını yürüttüm ve Kurtlar Vadisi: Gladio'yu seçtim. Öyle ya, BKM Mutfak'ın hazırladığı Çok Güzel Hareketler Bunlar adlı TV programının popülaritesinden yararlanmak için, bayram şekeri kıvamında sunulmuş Neşeli Hayatlar ve Saw dizisinin 6. bölümü(!)ne girmektense, son yıllarda bariz bi' kalite artışı gösteren Kurtlar Vadisi dizisinin Spin-Off'u Gladio filmini görmeyi yeğledim. İyi de yapmışım. Peki niye? Yani belki de sormak istediğiniz soru; "Ya arkadaş, çok müthiş bi' film mi izledin?" olabilir... Buna cevabım kesinlikle ama kesinlikle "Evet!" olamaz zira hem prodüksiyon hem de hikaye anlamında 4x4 bi' film değildi. Ancak Türk Sineması adına müthiş ümit verici bi' yapımdı. Yani yapımcı Raci Şaşmaz'ı kutlamak gerek. Şöyle açıklayayım. Müthiş bi' cesaret örneği gösterilmiş. Abdullah Öcalan gibi bi' adamı, tam adı ve soyadıyla vermemiş de olsalar, hemen hemen hepimizin bildiği ve O'nun için kullandığı "Apo" adı altında filme dahil etmişler ve bunu da tıpkı kendisine benzeyen bi' insana rol vererek yapmışlar ki bu bence gerçekten de müthiş bi' ilerleme. Sonuçta kendisinin, bu ülkedeki bu sinema salonlarına gelebilecek kadar hür ve hatırı sayılır miktarda seveni-sayanı mevcut. Ayrıca bundan daha ciddi bi' iş de, söz konusu kişiyi yok etmek için düzenlenmiş bi' suikasti, "Turgut Özal haber verdi ve Apo kurtuldu..." imajı çizerek de insanlara sunmaları ve yine Turgut Özal kişisini oynayan oyuncunun tıpkı gerçeğine benzemesi de, hoş sonradan söz konusu suikasti Turgut Özal'ın değil de başka birinin istihbaratıyla kurtulduğuyla bağlasalar da, gerçekten Türk Sineması'nın özgürlüğü ve cesareti adına müthişti bence.

Ayrıca her zaman dizide de olduğu gibi Musa Uzunlar'ın performansı gözardı edilecek gibi değildi. Filmin sonu da müthiş bitti. 7 kişilik izleyici kitlesi arasında alkışlayasım geldi ama en arkada oturan tek kişi olduğum için direkt olarak dikkat çekeceğimi ve salak durumuna düşeceğimi düşündüğüm için yapmadım.

Ayfer Dönmez'i de çok sevdim!

11 Aralık 2009 Cuma

Soundtrack: Şevval Sam - Yalnız Kullar (Tanrım)

Günümüz Türk Sineması'ndan nefret etsem de, yine de bazı yapımlar dikkatimi çekmiyor değil. Bu şarkıda, sanırım şu sıralar vizyonda olan, Ezel Akay'ın çektiği ve Nurgül Yeşilçay'ın başrolünü oynadığı 7 Kocalı Hürmüz filminden geliyor. Kesinlikle dinleyin. Hüseyin, özellikle sen dinle. Eski bi' şarkı olduğunu biliyorum ama kimindir, ne zaman yapılmıştır bilgim ve araştırmaya mecaalim yok açıkcası. Dinleyin işte...

Ayrıca belirmek lazım; Film, 1971 yılında başrolde Türkan Şoray olmak üzere, x tarafından çekilmişti. Benim bu filme ilgi duymamın başlıca sebebi, her zaman saygıyla izlediğim Nurgül Yeşilçay'ın başrol oynadığı filmde Halit Akçatepe, Erkan Can, Haluk Bilginer, Mehmet Ali Alabora gibi ustaları da birlikte izlemeye olanak tanıması. Ayrıca filmin posteri çok şeker olmuş. Emeği geçenleri tebrik etmek lazım.

Neyse, şarkı ve old school posteri de paylaşıp işlemi sonlandıralım;



***

1971
7 Kocalı Hürmüz / Atıf Yılmaz / Türkan Şoray

9 Aralık 2009 Çarşamba

Play Misty for Me (1971)

Clint Eastwood'un çektiği ilk uzun metrajlı film. Hikaye anlamında fena değil ama itiraf etmeliyim ki Clint Eastwood yönetmenlik koltuğundaki ilk deneyiminde geçer bi' performans sergileyememiş. Öncelikle şu an için gelmiş geçmiş en iyi yönetmenler arasındaki yerini garantilemiş olan bu adamın acemilik döneminde çektiği bu filmi izlemek çok keyif vericiydi. Bunu belirtmem lazım.

Filmin konusuna da biraz değinmek gerekirse; "Clint Eastwood tarafından canlandırılan "Dave" adlı bi' radyo DJ'i ve O'na hayranlık duyan ruh hastası bi' kadının aralarında geçen ihtiras dolu olaylar." şeklinde bi' özet geçilebilir. Yukarıda eleştirdik, şimdi de hakkını yemeyelim. Yeri gelmişken söylemek lazım; oyuncuların performansı gerçekten iyi. İnsanı filmden soğutmuyor. Özellikle Clint Eastwood gerçekten çok başarılı ki, oyunculuğunun yönetmenliğinden daha iyi olduğu bi' döneme denk gelmiş demek ki...

Bence görülmesi gereken bi' film. Peki ya sizce? :)).












Soundtrack: Elia Cmiral - Ronin


1988 yılı, Robert De Niro ve Jean Reno'nun buluştuğu, Elia Cmiral'ın yaptığı harika müziklerle bezenmiş bi' film. Ronin. Ronin'in anlamını merak edenler için, şöyle bi' viki alıntısı yapalım ve sonra da o enfes melodiyi dinleyelim.

Ronin sözcüğü efendisiz savaşçı (samuray) anlamına gelmekteyse de aylak, boşta gezer şeklinde de kullanılmaktadır. Kelime anlamına bakıldığında ronin "dalga adam" demektir ve denizdeki dalgalar gibi oradan oraya savrulan kişi anlamına gelmektedir.

Japonya tarihine bakıldığında feodal dönemde derebeylerinin (toprak sahipleri) topraklarını koku sistemiyle yönettiği görülür. Koku sistemi derebeyinin toprak büyüklüğüne göre ne kadar insan doyurabiliyorsa o oranda asker besleme zorunluluğuydu. Savaş zamanlarında ordu savaşta olduğunda pek sorun olmamakta ama barış zamanında en küçük fazlalıkta bile sorunlar çıkmaktaydı.

Japon halkı şu sınıflara ayrılmıştı:

  • Efendiler: Soylular ya da toprak büyüklüğüne göre rütbeleri olan toprak sahipleri.
  • Samuraylar: Asker ve savaşçılar (Daha sonradan köylülerden oluşan bir alt birlikte oluşturulmuştur.)
  • Demirciler: Kılıç ve silah yapımına çok önem verildiğinden bu kişilere saygı duyulur, bazı ustalar samuraylardan bile üstün görülürdü.
  • Çiftçiler: Rençberler, ekim dikim işlerine bakan kişiler.
  • Tüccarlar: Bu insanlar ne kadar varlıklı olurlarsa olsunlar pek iyi gözle bakılmazdı, 19. yy.'a kadar şerefli bile sayılmazlardı.
  • Kasaplar: Garip gelse de kasaplık iyi bir insanın yapacagı iş olarak görülmediğinden; günahkârlar, suçlular, toplumdan uzaklaştırılmış ve soyutlanmış kişiler de bu isimle anılırdı)
  • Roninler: Aslında yukardaki gruba girmekle birlikte daha da aşağıda görülmüşlerdir.


Bir kişinin ronin (gezgin savaşçı) olabilmesi için en başlıca sebepler şunlardır: Efendisini geregi gibi koruyamamış olması, utanılacak yüz kızartıcı suçlar işlemesi ve seppuku (
harakiri) yapmaktan kaçınmasıdır. Ayrıca "Koku sistemi"ne göre belirtilen sayını aşılması durumunda efendiler zorunlu olarak değer verilmeyen kişileri süreli ya da süresiz olarak gönderebilirlerdi. Yine samuraylar; üstünlüklerini kanıtlamak, kendilerini geliştirmek, yöresel kahramanları ve teknikleri öğrenmek için kendi istekleri ve efendilerinin rızasıyla uzun yolculuklara çıkabiliyorlardı. Bu yolculuğun mistik bir havası vardı. Çekilen zorluklardan, atlatılan ölümlerden sonra böyle samuraylara kale komutanlıkları da verildiği görülmüştür. Çünkü yöresel kahramanlara yapılan meydan okumalarda yapılan hatanın sonucu ölümdü ve bu karşılaşmalar gerçek kılıçla yapılıyordu. Bu şekilde ronin olarak tanınmış en ünlü savaşçı Kensai Miyamoto Musaşi'dir.

28 Weeks Later (2007)

2002'de çekilen, İngiliz yönetmen Danny Boyle'nin şaheseri 28 Days Later filminin devamı niteliğinde çekilmiş bi' başka şaheser. Fakat bu filmin yönetmeni Danny Boyle değil, Juan Carlos Fresnadillo adında bi' İspanyol. 1967 doğumlu yönetmen filmin senaryosuna da katkıda bulunmuş. Baktığımız zamanda, Danny Boyle'nin bu kararı bence de çok yerinde olmuş, çünkü bu tip müthiş bi' filmin devamı niteliğinde çekilen filmler, genelde hep ilkinin gölgesinde kaldığı eleştirisiyle karşı karşıya kalırlar. Danny Boyle'nin bu kararı, kendisini ve daha önemlisi filmini, bu tip önyargı dolu eleştirilerden korumak için iyi bi' tercih olmuş. Kendisi de zaten yapımcılık göreviyle projede yer almış.

Oyunculuk da, bu tip bi' post apokaliptik hikaye için gayet yeterli. Müzikler leziz. Yönetmen, dediğim gibi, çok başarılı ve ciddi anlamda gelecek vaadediyor. Hikaye de diğer post apokaliptik hikayelerden farklı gelişip, farklı bittiği için iyi. Zaten bi' post apokaliptik film için daha fazlasını beklemek hayalperestlik olur.

Sonuç olarak 28 Days Later'ın ardından bu filmi izlememek olmazdı. İyi haberi de verip çekileyim, Danny Boyle 2011 yılında "28 Months Later" adı altında, serinin 3. filmini düşünüyormuş. Acaba bu filmin son sahnesiyle bağlantılı olarak, 3. filmin hikayesi Fransa'da mı geçecek? Neyse; zamana dek zombiler tarafından dünya bok edilmezse, kısmet olur, izleriz. :).









6 Aralık 2009 Pazar

Soundtrack: Gorillaz - 19-2000


Bundan sonra böyle OST'leri de sizle paylaşayım da, sayfamda biraz da müzik olsun istiyorum. En sevdiğim müzik gruplarından biri Gorillaz ve bugüne kadar izlediğim en iyi filmlerden biri olan District 9 ve müthiş bi' parça... 19-2000...

Bad Lieutenant (1992)

Uyuşturucu ve bahis batağına batmış ruh hastası, ahlaksız bi' polis memurunun tecavüze uğramış genç bi' rahibenin davasının peşinde girdiği ve çıktığı suç deliklerini konu edinmiş ve Fatih'in tabiriyle "Tam bir underrated film.". Underrated filmlerin, neden underrated kaldıkları hakkında teoriler uydurmayı çok severim. Bu film için de "Harvey Keitel gibi bi' adamın Amerikan Polisini itin götüne sokması bazılarını rahatsız etmiş olabilir." şeklinde bi' yorum yapabilirim. Yönetmen; Abel Ferrara... Pek tanımam... Başrolde, az önce de belirttiğim gibi, Harvey Keitel var ki kendisi bana göre, şu son izlediğim filmle birlikte tescilledim ki, bi' Robert De Niro ve bi' Al Pacino'dan aşağı değil ya da birazcık aşağı. Hatırlamayan olur mu, bilmiyorum ama ben oynadığı bazı filmleri yazayım ki ne kadar büyük bi' oyuncu olduğunu bi' kere daha hatırlayalım; Pulp Fiction, Taxi Driver, Reservoir Dogs, Mean Streets, Smoke ve bunlar gibi... 80'lerden 90'lı yılların başına kadar müthiş bi' grafik çizmiş ve sonradan hafif bi' düşüşe geçmişti ki, Quentin Tarantino, birçok diğer oyuncuya yaptığı gibi, O'nu da kanatları altına aldı ve biz genç nesile bi' kere daha hatırlattı.

Neyse, siz izleyin bu filmi... Güzel film...