30 Eylül 2010 Perşembe

IMDb 20th Anniversary

IMDb Ağabey 20. yılını kutlamak için çok hoş bir sayfa hazırlamış. Daha önce yaptıkları kutlamaları inceleyebileceğiniz bağlantılar da koymuş ve bunlar gibi bir sürü güzellik. Bir de bunu Blake Lively röportajı ile süslemiş. Şöyle inceleyebilirsiniz;

28 Eylül 2010 Salı

True Grit (2010) #2

02 Mayıs 2010'dan beri beklediğim filmin fragmanı sonunda piyasaya düştü. True Grit geliyor. Süper yönetmeni, süper senaristi, süper referans filmi ve süper oyuncu kadrosuyla geliyor. Hala daha posteri yok gerçi, o yüzden biraz yavan kalacağız. Filmin fragmanına da buradan ulaşabilirsiniz.

Karakolda ayna var (1967)

Türk sinemasının duayenlerinden Halit Refiğ'in yazdığı ve yönettiği muhteşem bir film. Prodüksiyon da Memduh Ün tarafından sağlanmış. Bugün öğle saatlerinde TV1 veya buna yakın bir adlı, mavi yuvarlak zemin üzerine beyaz fontlardan oluşan bir logosu olan televizyon kanalında izledim. Mest oldum. Billy Wilder'in öncülüğünü yaptığı Film-Noir kültürünün doğum sürecine denk gelen yıllarda çekilmiş ve benim şu ana kadar izlediğim en güzel Türk filmlerinden birisi bu. Hatta ilk kez film-noir türüne bu kadar yakın bir Türk filmi izledim.

Başrolde üstad Sadri Alışık ve bir diğer üstad Fatma Girik var. Girik o zamanlar çok güzelmiş. Yardımcı erkek Suphi Tekiner. Konusu, kılıktan kılığa girerek bir suç perdesini aralamaya çalışan bir bayan polis ile mahallenin bitirim kabadayısı bir erkeğin yaptığı gönül birliği. Ancak çok enteresan dolapların döndüğü, enfes bir film.

Kesinlikle izleyin derim.

24 Eylül 2010 Cuma

Robin Hood (2010)

Yıllar öncesi çizgi filmlerinden tutun da, çizgi romanlarına ve kitaplarına kadar herbir eserini okuduğum hikayenin filmini sonunda izleme fırsatı buldum. Hoş bundan önce de birçok Robin Hood filmi ve dizisi yayınlandı(Şöyle bir liste bile var.). Fakat bu kadar iddialısı ilk defa yayınlandı. (Hayır Kevin Costner'ın başrolünü oynadığı ve Mel Brooks'un yönettiği filmleri küçümsemiyorum. Ufak bir inceleme yaparsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.)

Ridley Scott'un yönettiği ve her zamanki gibi başrolü Russell Crowe'a verdiği, O'nun yanında da Cate Blanchett'in muhteşem performansını izleyebileceğimiz filmde Mark Strong gibi çok başarılı bir başka oyuncuya da tanıklık etme fırsatı bulabilirsiniz. Müzikleriyle, kadrosuyla ve yönetmenin performansıyla beğenmemenin imkansız olduğu bu filmin hikayesi çok hoşuma gitmedi açıkcası.

Bilemiyorum. Belki de herkesin aşina olduğu hikayenin aynısını vermeyerek seyircinin sıkılmasını engellemeye çalışmaktı sebep ama bu yeni hikaye Robin Hood ruhuna ters geldi biraz. Sonuçta Robin Hood hikayesinde bir intikam teması vardır. Bunda bunu hissedemedim. Bununla birlikte filmi izlerken aklıma ister istemez 2000 yılında yine Ridley Scott'un çektiği ve başrolünde Russell Crowe'un oynadığı Gladiator filmi geldi. Kendi kendime "Keşke bu film 10 sene önce çekilseydi de Gladiator bu sene çıkmış olsaydı." dedim. Zira eğer öyle bir şey olsaydı Crowe'un yaşı hikayelerle daha iyi örtüşürdü.

Bunlardan başka aklıma gelen şeylerden biri meşhur Aslan Yürekli Kral Richard'ı canlandıran Danny Huston'un performansı ve Léa Seydoux'un akıl almaz güzelliği. O'nun fotoğraflarını da altta göreceksiniz zaten.

Bu arada nasıl gidiyor filmler felan? :)










19 Eylül 2010 Pazar

Minimalist Pokemon Duvar Kağıtları

Şöyle bir adrese denk geldim. Ciddi bir pokemon wallpaper arşivi. Hem de minimalist çizgilerle tasarlanmış. Favorim Charizard'ı buradan paylaştım. Diğerleri için bağlantımız şu; http://pldh.net/gallery/the493

18 Eylül 2010 Cumartesi

Black Swan (2010)

Sessiz sedasız bir film geldi ve sanırım ortalığı biraz sallayacak gibi duruyor. Gerçi ne kadar sessiz sedasız geldi, acaba sessiz sedasız gelmedi de benim yokluğum sürecinde, bana gözükmeksizin mi yerini aldı bilmiyorum ama sonuç olarak Darren Aronofsky gibi bir yönetmenin Natalie Portman, Mila Kunis, Vincent Cassel ve Winona Ryder gibi saygıdeğer oyuncularla çalıştığı bir yapımı kaçırmak pek akıl işi olmaz sanırım. Hikayede Amerika'da best-seller bir kitaptan uyarlanmış. Hele bir fırsat yakalayalım, izleyeceğiz.

Bu arada poster enfes bence.

14 Eylül 2010 Salı

The Expendables (2010) #2

Sylvester Stallone'nin Rocky ve Rambo serilerinde olduğu gibi herbir kategorisini sahiplendiği bir film bu. O muhteşem kadrosuna rağmen, gıdım keyif vermemesi de çabası. Belki biraz Jason Statham sahneleri iyiydi, gerisi full tıraş. Televizyon için film yapmaya bayılan adamların en başını çeken Sly'ın, tek güzel özelliği kandan kaçmaması ve şu zaman için konuşmak gerekirse; tecrübesi ve seyircinin ne istediğini çok ama çok iyi bilmesi. Bunlar açısından izlediğimiz zaman, Arnold&Bruce espirisi ve kendi bulunduğu sahnelerdeki mütevazi tercihleriyle takdir kazanmasına rağmen, zayıf senaryosu ve mana taşımaması adına bir hayalkırıklığı yaşattığını da söylemeden geçemem.

"İzlesem mi?" diye sorsanız, "Arnold Schwarzenegger, Bruce Willis, Dolph Lundgren, Eric Roberts, Giselle Itié, Jason Statham, Jet Li, Mickey Rourke, Randy Couture, Steve Austin, Sylvester Stallone gibi bir kadro var ama yine de sen bilirsin..." diye yanıtlarım. E bundan sonrası da size kalmış yani... Az önce de dediğim gibi benim açımdan bir hayalkırıklığı oldu. Fakat babam izlese kesin sever. :). "Silahlı Film!" hesabı.






13 Eylül 2010 Pazartesi

Iron Man 2 (2010) #2

2008'deki Robert Downey Jr.'lı filmin devamı. Yine Jon Favreau yorumu ile.

Fakat bu kez kadro çok daha geniş ve güçlü. İlk filmdeki kadroya Scarlett Johansson, Mickey Rourke, Sam Rockwell gibi üç özel ismin eklenmesinin yanında, ilk filmin son saniyelerinde izlediğimiz Samuel L. Jackson'u birazcık daha fazla dakika almış olarak seyrettik ki bu bence 2012 yılında ekranlarda olacak olan The Avengers filmi için bir çeşit ön hazırlıktı sanki. Adam zaten efsane, O'nu tartışmaya lüzum yok zaten. Mickey Rourke bilindik performansını seyrettirmiş. Hani ne üst düzey, ne orta... İyi yani. Sam Rockwell'i Robert De Niro'nun başrol oynadığı Everybody's Fine adlı filmden anımsıyordum ama bu film ile aklıma kazındı yani. Scarlett Johansson'un çok iyi bir oyuncu olmasına rağmen sırf güzel olduğu için bu tarz oyunlara gelmesi hiç hoşuma gitmiyor. Açıkcası "Çok iyi dövüş kareografisi bilen güzel bayan" rolü kadar bir insanı aşağılayabilecek başka bir rol daha yok. Gerçi kendisi "Sırf şu deri kıyafetler için bile bu rolü kabul edebilirdim." demişti ve niyetini belli etmişti ama yine de bence Lost in Translation filmindeki gibi zor rollerin altına daha fazla girmesi lazım. Aksi halde yeteneğini sergileme konusunda ciddi sıkıntı yaşayıp, sıradan bir pop corn oyuncuya dönüşebilir. Hoş, sonuçta bu da kitlelere ulaşma açısından güzel bir film. Zaten daha önceki film için yazdığım yazıda ya da daha farklı bir süper-kahraman temalı film için yazdığım yazıda, Batman: The Dark Knight filminin süper-kahraman filmlerinin potasını ne kadar artırdığını ve insanlar üzerindeki beklentileri ne kadar yükselttiğini belirtmiştim. Bu film de bunu iyiden iyiye tasdikledi bence. Hem görüntü, hem kadro, hem de senaryo anlamında çok başarılı buldum.

Özellikle Captain America adlı çizgi romana yapılan göndermeye bayıldım.










9 Eylül 2010 Perşembe

Üstü Kapalı İsyan

Bu hep böyledir. Ne zaman film izlemeye vakit bulamasam, iyi filmler çıkmaya başlar. Şimdi de öyle oluyor. Bayram münasebetiyle inceden bir göz attım da neler var neler... Aralık'ta Conviction geliyor. Tony Goldwyn yönetecekmiş. Kadrosunda Hilary Swank da var. Bir suç filmi olacak. Efendime söyleyeyim, bu da bomba bir haber; 78 yılından bugüne kadar yapılmış en iyi B filmlerin arasındaki yeri garanti olan ve rahatsız edici özelliği ile dikkatleri üzerine çekmiş olan Day of the Woman a.k.a. I Spit on Your Grave filminin remake olayı gelecek. O da Ocak'ta izlenebilecekmiş. 1978 yılındaki filmin yazarı Meir Zarchi'nin senaryosuna olabildiğince sadık kalınarak, Steven R. Monroe tarafından çekilecekmiş. O da demek ki patlama yolunu böyle kurdu kafasında. Şubattan iki film dikkatimi çekti. Gözümden kaçanlar hariç; Nicholas Cage ve Amber Heard ile Drive Angry. 3D olacak bir suç filmi. İzlenir bence. Bir de The Eagle var. Mark Strong, Jaime Bell felan. Tarihi bir hikayeden dönecek. Klasik onurlu savaşcı hikayesi felan aslında. Şimdi bir daha düşündüm de hiç olmasa da olur gibi geldi. :)). Martta Rango geliyor. Bomba olacak. Bir de Sucker Punch var ki o işte süpersonik bir şey olacak. Onu da çok heyecanlı bekliyorum. Nisan ayı için fazla bir numara yok. Bir tane Scream 4 var ki O'nu da izlemem sanırım. Böyle işte...

Ya neyse, ben biraz Sucker Punch fragmanı seyredeyim.

Monsters (2010)

Bilirsiniz, post-apokaliptik bir koku aldım mı, heyecanımı hemen bu sayfadan paylaşırım. Bugün de IMDb'nin anasayfasında trailerini izlediğim bir filmin heyacanını yaşıyorum. Daha birikmiş 5-10 tane filmim olmasına rağmen listeye eklemekten asla çekinmeyeceğim tarzda bir filme benzeyen bu eseri izlemek için can atıyorum. Posterine baktığımızda gördüğümüz "Infected Zone ibaresi", "Arka plandaki duman ve koyu tondaki karşama hali", "Düşmüş ve havadaki helikopterler, onların çizdiği olağanüstü hal imajı", "Bir kadın ve yüzündeki gaz maskesiyle bir adam" kavramlarıyla merakıma merak katmadı değil. Evet, basit bir poster çalışması ama en güzel özelliği de hikayeyi birebir izah etmesi. O yüzden hoş zaten. Bir de şöyle bir şey dikkat çekiyor, biraz iddialı gibi;
Six years after Earth has suffered an alien invasion a cynical journalist agrees to escort a shaken American tourist through an infected zone in Mexico to the safety of the US border.
Yönetmeni ve senaristi Garet Edwards. İlk uzun metraj işi. Başrolleri de Whitney Able ve Scoot McNairy paylaşıyor. Zaten başka da oyuncu gözükmüyor. Hani şu "kıyamet senaryolu film" kavramına yakışır cinsten.

Merakla bekliyorum.

6 Eylül 2010 Pazartesi

The American (2010) & Machete (2010)

Enteresan şeyler oluyor. George Clooney'in başrolünde olduğu The American adlı film, çok ciddi sükse ile, aylardır vizyona girmesi gereken Robert Rodriguez'in Machete'sini geçti. Sanıyorum filmler geçen cuma günü vizyona girdiler. Bu 3-4 günde The American 16,4 milyon $ hasılat yapmışken, Machete 14 milyon $'da kaldı ki bu fark "2,5 milyon $ canım." diye geçiştirilebilecek bir rakam değil. Zira 2,5 milyon $ ile alınabilecek sinema biletlerini siz hesaplayın. :)

Neyse, birkaç gün daha bekleyip, tablonun tamamen şekillenmesini bekleyeceğim ama şu ilk görüntü beni gerçekten şaşırttı. Yani filmin çıkmasından insanların 1 hafta-10 gün öncesinden haberi olduğu bir film, Robert Rodriguez imzalı ve aylardır beklenen bir başka filmi nasıl böyle abondone bıraktı, ilginç tabi. Demek ki izlememiz gereken filmlere bir de şu salt film The American'ı da ekleyeceğiz.

Out of Sight (1998)

George Clooney ile Michael Clayton filminin yapımcısı ve Ocean's Eleven filminin yönetmeni Steven Soderbergh'den güzel bir Suç-Romantik Komedisi. Bu ultra şirin senaryo Elmore Leonard adlı bir arkadaşın romanından Scott Frank adlı başka bir arkadaş tarafından senaryolaştırılmış. Başrolde George Clooney ve Jennifer Lopez var. Uzun süredir film izlemediğim için, bünyeye ağır gelmesin diye bu tarz bir film izledim ve her fırsatta Jennifer Lopez'in poposuna zoom yapan bir yönetmen ile karşılaştım. Normalde Soderbergh iyidir fakat bu seferlik böyle bir sıkıntı olmuş sanki.

Öteki taraftadan da fena film değil hani. Steve Zahn'a çok güldüm, süperdi. Çok soft bir senaryoya sahip olmasına rağmen, çok sevdiğim bir oyuncu olan George Clooney ve şirin sonuyla izlenebilir bir film olmuş, o açıdan güzel.