31 Mayıs 2009 Pazar

Diva Plavalaguna - Resital, The Fifth Element (1997)

Evet, nihayet vidyo blogger semalarına yüklenmiş bulunmakta. Bi' önceki postta verdiğim sözü tutmanın kıvancı içerisindeyim. İzleyin, enfes. :)).

30 Mayıs 2009 Cumartesi

The Fifth Element (1997)

Aralık 87 doğumluyum. Benim jenarasyon için, başlığı okuduğunuzda aklınıza gelen şeyi söyleyeyim; Turuncu Saçlı Kız. :). Bizim çocukluğumuzun filmiydi. Cem Yılmaz'ın ise gençliğinin filmi olsa gerek. Bu yazıyı okuyup da, G.O.R.A.'yı izlememiş yoktur heralde. :).

Neyse, filme geçelim. Léon'u bilirsiniz. O'nun yönetmeni Luc Besson'un filmi bu da. Aslında bu adamı iyi bi' incelemek lazım. En azından iyi filmlerini tarihsel biçimde aktarmaya çalışayım. Bence en iyi filmini 1990 yılında çekti. Adı Nikita'ydı. 4 sene sonra Léon geldi. Bu da gözümde efsane filmlerin arasındadır. Daha sonra da bu, 1997 yılı ve The Fifth Element... Gözümdeki en iyi 3 filminin en son sıradaki.

Aslında hafızalarımızı zorlarsak, en azından benim için, uçan araba resmi, ilk defa bu filmle kafama girdi. Zaten bu tarz, tabiri caizse "gelecekten kesitler sunan" filmleri beğenip beğenmek için kafamda oluşturduğum kıstas, yönetmenin ve biraz da senaristin kafalarında oluşturdukları gelecek resmidir. Yani bunu ne kadar iyi verebiliyorlar? Teknolojinin geleceği boyutları, izleyiciye ne raddede yansıtıyorlar... Misal vermek gerekirse, bu filmde bu örnekler için Bruce Willis'in canlandırdığı karakter Korben Dallas'ın evine dikkat edebilirsiniz. Araçlar zaten süper. Trafik enfes. :)

Tabi bi' Hollywood filmi olmasından ötürü içinde barındırması gereken şeyleri de içinde barındırıyor. Propaganda ve gereksiz, herkesin zaten bildiği sevgi dolu ve savaş karşıtı mesajlar. İşte Amerikalı bi' adam dünyayı kurtarır, güzel kız savaştan tiksinmiştir, 2200 küsür yılında Amerikan başkanı çirkin bi' zencidir, McDonald's zincirleri hala daha hayattadır ve bunlar gibi şeyler. Her ne kadar tiksinsem de, artık alıştım. Görmezden gelebiliyorum.

Madem filmin falsolarına değindim. Güzel yanlarını da yazmam lazım. Yani filmde görmeniz gereken birkaç ayrıntı. Bi' kere kafadan Turuncu Saçlı Kız(Milla Jovovich)'a odaklanmanız şart. Chris Tucker'ın oynadığı radyocu Ruby Rhod'u da kesinlikle görmeniz ve birazcık gülmeniz lazım. Maïwenn Le Besco'nun canlandırdığı garip şey, Diva(!) ses resitalini dinlemeniz lazım. Üşenmezsem kesip koyarım buraya vidyosunu. Bruce Willis ve Luc Besson'un kötü adamı Gary Oldman'in performansı şahane. Aslında genel anlamda iyi bi' oyuncu kadrosu var. Son olarak, Leeloo ve Korben Dallas arasında geçen enfes "big ba-dah boom" muhabbetine de şahit olmanız gerekiyor.

29 Mayıs 2009 Cuma

The Sixth Sense (1999)

Hindu yönetmen M. Night Shyamalan yazıp yönettiği, klasiklerden birisi. Tabi ki bu filmi ulusal kanallarımızda onlarca defa görüp, yarım yamalak izlemişliğim var. Ancak bu kafayla bi' kere daha izlemem gerekiyordu. Şu film kıtlığı çektiğim dönem de iyi oldu. Hatta, "Unbreakable filmini de edinmeme önayak oldu" da diyebilirim.

Çok iyi film. Senaryo ve yönetmenlik konusunda belki de en iyilerinden. Oyuncu kadrosuna gelirsek, Bruce Willis zaten tartışılmaz. O'nun yanındaki Olivia Williams'dan, Toni Collette'ye ve hatta çocuk oyuncu Haley Joel Osment'e (ki belki de kendisi bu filmde Bruce Willis'i ezip geçti) kadar hepsi çok başarılı. Müzikler filmin temposuna ayak uydurmuş, gidiyor. Kostüm ve makyaj zaten işin en kolay yanı. Hikayeye en uygun şekilde tasarlanmışlar, tempodan şaşmıyorlar.

Aslında cevabını içinde barındıran dev bi' soruyla başlıyor film. Yönetmenin izleyiciye adeta dalga geçtiği bu yapımı çok önceleri izlemiş olabilirsiniz. Fakat benim size tavsiyem, bi' kere daha görmenizdir. Zaten az sonra koyacağım kareleri gördükten sonra kendinizi durduramayacaksınız. Kolay gelsin...

LEGO & Sinema Afişleri