29 Temmuz 2009 Çarşamba

The Recruit (2003)

Al Pacino ve Colin Farrell'in başrollerini paylaştığı esaslı bi' CIA hikayesi. Aklıma izleyecek film gelmeyen şu günlerde izlemediğimi farkettiğim bi' Al Pacino filmi bi' nebze de olsa, merhem oldu yarama. Yönetmeni Roger Donaldson. The Worlds Fastest Indian, Smash Palace, Thirteen Days, Bank Job gibi filmlerden hatırlayabilirsiniz. Senaryosu ise 4 farklı kişinin ortak çalışmaları doğrultusunda ortaya çıkmış. Benim tahminim, bu 4 kişinin, ufaktan da olsa, CIA ile bağlantıları olduğu... Zira senaryo o kadar ilginç ki; Çok şaşırtıcı öğeler içermesine rağmen, insanın ve günümüz şartlarının mantığının dışına taşmıyor.

Aslına bakarsanız sıradan bi' yapım. Müzikler, görüntü yönetmenliği, senaryo... Hepsi sıradan. Filmin tek güzel yanı, Al Pacino gibi bi' oyuncu ve O'nunla beraber oynamanın ağırlığının altında kalmamak için zorlanmış da olsa, iyi bi' performans sergilemiş bi' Colin Farrell gibi bi' oyuncunun katkıları. (ki Farrell'i In Brugges dışında pek beğenmiş bi' izleyici de değilim. Bence vasat bi' oyuncudur ve favorilerim arasında kesinlikle yer alamaz!) Tabi Nicolas Cage'in başrolünü oynadığı Lord of War'dan hatırladığım Bridget Moynahan'ın güzelliğine de değinmem lazım. O enteresan güzelliğinin yanında oyunculuk adına da sınıfta kalmadığı için daha bi' gözüme girdi.

Filmi kısaca tanımalamak gerekirse; Klasik seyirciyi kontürpiyede bırakma teknikleriyle işlenmiş, CIA ile ilgili tuhaf detaylara giren bi' film

Neticede bi' başyapıt sayamayız. Belki Al Pacino'suz çekilmiş olsaydı, "İyi film" bile diyemeyecektik ama sonuçta işin ucu Al Pacino'ya kadar dokunuyor. O açıdan görmeniz lazım. Gerisi tıraş, :).










27 Temmuz 2009 Pazartesi

Collateral (2004)

Aslında bu filmi izlememin bi' sebebi, uzun süredir bi' Tom Cruise filmi izlemiyor olmamdı. E, yönetmeni de görünce direkt Collateral'i seçtim. (Neden The Aviator'u seçmedim? Çünkü o tip savaş filmlerinden pek hoşlanmıyorum. Gerçi Mann bu, ne yapacağı belli olmaz ama olsun.) Süper bi' yönetmen (Michael Mann; Heat, The Insider, The Last of The Mohicans, Public Enemies, The Aviator, Thief, The Kingdom, Hancock, Ali), iyi bi' senarist (Stuart Beattie; Australia) ve müthiş oyuncuların (Tom Cruise, Jamie Foxx ve Jada Pinkett Smith) harmanıyla ortaya çıkmış bi' eser.

Konusuna da hafiften değineyim; Masumların da masumu, güzel hayaller kurmakla zaman geçiren bi' taksi şöförünün, biranda kendisini psikopat bi' seri katilin rehini olarak bulmasıyla başlayan ve seri katilin, taksi şöförünün isteksiz desteğini de alarak, görevini tamamlamak üzere seçtiği 5 hedefi imha etmeye başlamasıyla devam eden ve bence dandik bi' son ile son bulan film.

Bu film ile gördüm ki, Mann'in aklı Heat'de kalmış. Gerçi her ne kadar Heat'teki o mükemmel havayı solutamasa da, yine de aradan geçen yıllarla beraber gelişen sinemacılık ve sinema tekniklerini de kullanarak enfes bi' iş yapmayı başarmış. Diyaloglar fevkalade. Jason Statham'a da kısa bi' rol verecekseniz, o rol bu rol olmalı. :). O süper sahneleri, harika müziklerle de bezeyince, ortaya manyak bi' şey çıkmış.

Ayrıca Tom Cruise'yi zaten biliyorduk da, berideki Jamie Foxx enfes bi' oyuncuymuş da, bizim haberimiz yokmuş!











23 Temmuz 2009 Perşembe

Knowing (2009)

İlk duyurulduğundan beri aklımdaydı. Bugüne nasip oldu işte. Hafif apokaliptik, bu kıyamet senaryolu filmi beğenmemem şaşırılacak şey olurdu heralde. Nicolas Cage'in iyi bi' aktör olduğunu bilmeme rağmen, O'nu ve oynadığı filmleri inceleme gereği duymayışıma da şaşırmışımdır hep. Yönetmeni Alex Proyas. Will Smith ile I, Robot filminden hatırlayabilirsiniz. Kendisi Michael Bay ve David Fincher'in velihatı olarak görülüyormuş. Bunu kabullenerler, çok beklerler. Tamam, fena iş çıkartmamış ama tam da "Olmuş be ağabey." diyemiyorum. Neyse, oyunculuğa gelelim ve orada biraz durmak istiyorum. Nicolas Cage'in performansına bi' laf söyleyerek herhangi bi' ukela tavır takınmak istemiyorum. Yardımcı bayanda, Diana adlı bayanı canlandıran Rose Byrne çok tırttı. Çok fena midemi bulandırdı. Diğer iki çocuk oyuncu da, iki çocuk oyuncu için gayet yeterliydiler. Chandler Canterbury'dan ziyade Lara Robinson çok iyiydi. Şimdilik herhangi yeni bi' sinema projesi gözükmüyor. Olsun, bekleriz. Ayrıca değinmek istediğim konu filmin iyi senaryosuydu. Belli ki üzerinde bayağı uğraş harcanmış, iyi bi' kurgu yapılmış ve ortaya konulmuş. İşin teknik kısmından anlamam ama diğer filmler ile karşılaştırdığımda vasat diyebileceğim animasyon teknikleriyle süslenmiş bi' senaryo. Gerçi bu benim gibi daha fazla kompozisyonun yapısına önem veren bi' insan için hiç önemli değil ama siz sevgili okuyucuları da bilgilendirmek lazım.

İzleyin, bi' şey kaybetmezsiniz. Ayrıca çok baştan savma bi' yazı oldu ama çok yorgunum. Artık kusuruma bakmazsınız. :).














20 Temmuz 2009 Pazartesi

19 Temmuz 2009 Pazar

Dracula (1992)

+15

1847 doğumlu yazar Bram Stoker'ın başyapıtı Dracula'nın filmleştirilmesi. Hem de sinema tarihinin en kral yönetmenlerinden biri tarafından, Francis Ford Coppola(The Godfather serisinden hatırlayabilirsiniz.)!

Aslında hiç izleyesim yoktu. Her ne kadar; Winona Ryder, Monica Bellucci, Keanu Reeves, Anthony Hopkins, Gary Oldman gibi bi' baş döndürücü bi' kadroya sahip olsa da, Roman belli işte. Fantastik bi' hikaye. Doğu Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti karşısındaki ezikliklerini bi' nebze olsun unutturmak için, hayatının ilk 8 senesini yatalak olarak geçirmiş bi' adam tarafından yazılmış, efsanevi bi' komutanı anlatan bi' şey. Kazıklı Voyvodo efsaneleri felan, hep bu propaganda hareketine dahiller.

Tabi filmi diğer yandan da inceleyebiliriz; "En iyi kostüm", "En iyi makyaj" ve "En iyi ses efektleri" dallarında oskar kazanmış bi' film. Her ne kadar çok büyük emek, çaba ve sinemacılık gerektirmeyen dallar da olsa, o fantastik kadronun fantastik performansıyla beraber filmi gayet iyi bi' boyuta çekiyor.

Velhasılı; Filmi, ara ara uyuklayarak da olsa, izledim. Şimdi "Beğendin mi?" diye sorsanız, ne olumlu ne de olumsuz bi' şey söyleyemem. Ne de olsa bana uzak bi' tür, ne de olsa HeSanal'ın tavsiyesiyle izledim. :))

Sadece siz bilirsiniz.

Sevgilerimle!












16 Temmuz 2009 Perşembe

Inside Man (2006)

Spike Lee, kamuoyu şahittir ki iyi bi' yönetmen. Tarzını pek beğenmesem de kendisine saygı duyarım.

Bu film de Spike Lee'nin en iyi kadroyu kurduğu filmi. Şöyle bi' bakınca; Danzel Washington, Jodie Foster, Clive Owen, Chiwetel Ejiofor gibi oyuncuları izleyebilmek mümkün. Bu güzel ve pahalı bi' şey. Oyunculuk performansı da filme ayrı bi' güzellik katıyor. Jodie Foster'ın ne kadar dev bi' oyuncu olduğu bi' kere daha ayyukaya çıkıyor. Öbür tarafta Owen ve Washington'un yüksek baritonlardaki kahkaları insana tebessüm ettiriyor. Yani hiç yoktan oyunculuk izlemek için bile zaman ayrılabilecek bi' film.

Ayrıca sağdan soldan okuduğum makalelere de bakılırsa, en büyük bütçe kullandığı filmmiş de.

Çok fazla "banka soygunu" temalı film izlemişliğim var. Ancak rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu aralarındaki en iyi kurguya sahip olanıydı. Birkaç farklı insani duygunun, "saygı görmek" gibi bi' sebep üzerine çalışırken, tüm güzellikleri gözardı edilebileceğine değinilmiş.

Son not; Spike Lee'nin huyudur, filmlerini çok ağır işletir. Bu da öyle bi' şey, haberiniz olsun. Ondan sonra "İzledim, hiç aksiyon yoktu!" psikolojisine girmeyin. Ha, izlemezseniz de çok şey kaybetmezsiniz. O enfes son hariç! Bi' de o filmin başında ve sonunda giren müthiş şarkı hariç! Bi' de Kim Director hariç!