26 Kasım 2011 Cumartesi

Jack Nicholson'ın Joker'i vs Heath Ledger Joker'i


Bu muhabbet artık iyice baydı, biliyorum ama bu fotoğrafı paylaşmak zorundaydım arkadaşlar. Tabi "Robert De Niro mu, Al Pacino mu?" sorusu gibi dünyayı hemen hemen %50-%50 bölen bir soru değil, cevabı belli ama yine de bu muhabbet dünya tarihi boyunca yeryüzünde olacak galiba. Heath Ledger'in, bu roldeki başarısı ve bunun ardından gerçekleşen intiharıyla efsaneleşmesi Jack Nicholson'u ezdi tabi. Hoş, bizim için O her zaman Jack Ağabeydir, Shining'dir, Guguk Kuşudur ama neyse işte, siz fotoğrafın keyfini çıkarın... Bir de şu sözlük entrysinin.

Ayrıca, hazır böyle bir trolling girişiminden sonra bir de ŞUNU paylaşmazsak olmaz.

Eyvallah!

20 Kasım 2011 Pazar

The Lion King (1994)


Acaba kaç defa bu filmi ne kadar çok sevdiğimden bahsetmişimdir? Ya da hayatımda sinemada izlediğim ilk film olduğundan. Sayısını bilmem imkansız.

Geçenlerde yine sinemalarda gösterilmişti. Hem de 3D olaraktan. Fakat biz zaman bulup da icabet edememiştik. Vay bizim halimize, ne kadar da acı.

Neyse işte, bu kadar çok sevdiğim ve yaklaşık 16 sene önce izlemiş olmama rağmen bu kadar çok ayrıntısını hatırladığım filmi, ömrümde ikinci defa bu pazar sabahı kahvaltısını beklerken izledim. Yine mest oldum. Ne güzel bir yapımdır bu arkadaş. Biliyorum, Walt Disney filan. Subniminal mesajlar. "Baş kaldırmayın. Gelen gideni her zaman aratır. Elinizdekine razı olun..." propagandası filan ama ne olursa olsun lan, ben çok seviyorum bu çizgi filmi.

2.'si ve hatta 3.'sü de çıkmış ama umrumda değil. Onları izlemem bile.

Bunu bir kere daha izledim. Belki bir ay sonra, belki 16 sene sonra bir daha izlerim. Belki çocuğumla filan. Allah ömür verir ve kısmet ederse.

Neyse, bir sürü kare yakaladım. İnceleyin. İçiniz cız edecek.










19 Kasım 2011 Cumartesi

Manoel de Oliveira


OHA! Bu nasıl bir adam yahu? 1918 doğumlu resmen. 4 Temmuz 1918'de son Osmanlı padişahı VI. Mehmet tahta çıkmıştı lan! Yani sadece "yuh!" diyorum. Neyse, inceden bilgi vereyim. Bir sinema adamı bu. 1918 doğumlu. Buraya kadar normal. 1918 doğumlu birçok sinema adamı vardır, eyvallah. Fakat bu hala yaşıyor. :D. Buna da eyvallah aslında. Sonuçta yine vardır birkaç isim. Fakat faal bir şekilde bu sektörde varolan ve varolmaya devam eden bir başka sinema adamı daha yoktur heralde.

http://www.imdb.com/name/nm0210701/

O değil de çok korkunç bir tipi varmış. Vampir gibi resmen.

21.11.2011, okuyucu uyarısı üzerine düzeltme: Adam 1908 doğumluymuş be. Ben de kör gibi görmemişim.

Red (2010)


Manyak bir cast. The Time Traveler's Wife filminin yönetmeni Robert Schwentke'nin başarmayı bağırmasıyla birlikte muhteşem bir film. Bruce Willis tepede. Bana göre kariyerinin sonlarında seçtiği CİDDİ filmlerle karizmasını biraz çizdirmiş bile olsa, Cop Out ve iş bu film Red ile bu çizdirdiği karizmayı bir nebze de olsa toparladı. Yanında Weeds dizisinin yıldızı, Mary-Louise Parker var. Çok başarılı bir arkadaşmış. 64 doğumluymuş, daha önceden tanımıyor olmam ilginç ve sanırım Weeds dizisini izlememden kaynaklanıyor. Karl Urban var. Enfes bir oyuncu. Harika da bir rolü vardı. Renk katmış. Renk katan bir diğer isim de Morgan Freeman'dı fakat bir isim daha vardı ki belki 5. ya da 6. karakter olmasına rağmen adeta bu filmde olmasaydı, filmin zerre tadı kalmayacaktı. O da John Malkovich'ti! Özellikle O'na bayıldım ve çok güldüm.

Emekli ajanın, ekibi toparlayarak bir şeylerin peşinden koşması ile alakalı bir klasikti tabi. :). Klişe ararsanız, klişe çoktu yani... Farklı bir şey ararsanız da, bu sefer suikast hedefi AMERİKAN BAŞKANI değil, AMERİKAN BAŞKAN YARDIMCISI'ydı. Bu ilginçti yani.

Birazcık da hikayeden bahsetmek gerek.

Emekli bir ajan olan Frank Moses, bir çağrı merkezinde çalışan bir kıza, telefondaki muhabbetlerinden dolayı ciddi bir şekilde aşık olur. Tam emekliliğinin tadını çıkartmakta olan Frank, tam da aşık olduğuyla buluşmayı planlar ki buluşmadan birkaç saat önce birtakım güçler tarafından öldürülmeye çalışılır ve bunun ardından artık çağrı merkezinde çalışan kız da bu güçlerin hedefine girmiştir bile. Macera başlar.

Sakın atlamayın bu filmi. Özellikle Frank Moses'in William Cooper'a yaptığı oyun müthişti. Bir de Frank Moses'in soyisminin bir Yahudi ismi olması da öyle. Maşallah Super Jew!

Enfes bir film yani, kısa ve net.












The Expendables 2 (2012)


Lara Croft: Tomb Raider ve Jason Statham'ın başrol oynadığı The Mechanic'i çeken Simon West çekecekmiş. Önümüzdeki sene, 8. ay vizyonda olacak. Tabi bu veteranlar ölmezlerse. :D. Sanıyorum ki çerez bir film olacaktır. İlk filmden daha iyi olmaz. Babalar için iyi olur, akşam işten geldiklerinde meyvelerini de alıp, izlerler fakat işin acayipi o nasıl bir kadrodur, insanın aklı almıyor. Bir Al Pacino ile Robert De Niro eksik yani... Onlar da olsa bu dünyada yaşamaktan vazgeçebilirdik.

Neyse... Zaten afişin üzerinde de bu kadroyla alakalı espiri gayet iyi yapılmış. Bizim daha fazla konuşmamıza gerek yok sanırım.

15 Kasım 2011 Salı

Kung Pow: Enter the Fist (2002)


Film her şeyi ile Steve Oedekerk'e ait... Yapımı, senaryosu, yönetmenliği ve başrolü. Yardımcı rollere de abansaymış tam olacakmış yani.

Hatırladığım kadarıyla daha önce bu tarz bir montaj filmi izlememiştim.
Film daha önce tarihli iki farklı filmden(ki bu filmlerin isimleri, filmin açılışında veriliyor) sahnelere Steve Oedekerk'in montajlanmasıyla oluşturulmuş. O yüzden şüphelerim var. Belki seslendirmelerde birden fazla karaktere ses vermiş olabilir. Özellikle o kendisine aşık Çinli kızı muhtemelen o seslendiriyordu. "Viyuuuuwww!" filan.

İntikam temalı, absürd komedi. Manyak bir açılış sahnesiyle başladı. Özellikle evin yanmasının ardından, dağdan taştan sürüne sürüne kaçan bebeğin, perişan bir haldeyken karşılaştığı Çinli köylü kadın ile yaşadıklarıyla, filmin ilerlyen dakikalarıyla ilgili enfes bir işaretti. Ömrüm boyunca izlediğim en komik filmlerden biriydi. Özellikle bazı sahneler gerçekten çok özeldi. Mesela inekle dövüş enteresandı ve Matrix'e yapılan gönderme de dikkatimden kaçmadı. Klişelere yapılan onlarca gönderme daha vardı. Fakat tüm bunların yanı sıra efsanelerimden olan The Lion King'e yaptıkları muhteşem "The Chosen One!" göndermesi de süperdi. Tüm sinema ve özellikle The Lion King hastalarının görmesi gereken sahneler yapmışlar, çok eğlenceliydi.

Herkese tavsiye ederim.