5 Ocak 2009 Pazartesi

Kabadayı (2007)

Yavuz Turgul'un yazdığı ve Ömer Vargı'nın yönettiği bi' Türk sinema ziyafeti. Başrolü büyük üstad Şener Şen ile yeni jenarasyonun tek-tük iyi oyuncularından biri olan Kenan İmirzalıoğlu paylaşmışlar. Şahsi kanım, senarist süper başarılı. Özellikle filmdeki diyaloglar enfes. Tekrar tekrar izleyin, sorun yok. Yönetmen ise vasat. Oyuncu kadrosu da çok iyi. 80'li yıllarda çocukluğunu geçirmiş neslin, her daim televizyonlarda gördüğü bi' çok oyuncuyu barındırıyor. Rana Cabbar, Rasim Öztekin, Talha Kortun bunlardan sadece bi' kaçı. Ayrıca filmde odak noktası olarak alınan iki genç karakteri canlandıran iki oyuncu daha var. Bunlar; Karaca'yı oynayan Kabadayı (2007) ile Murat İsmailoğlu... Muhtemelen izlemişsinizdir de, izlemediyseniz kaçırmamanızı tavsiye etmek zorundayım. Şeker gibi bi' hikaye, şeker gibi bi' oyunculuk...


***


"Ali Osman: Sen benim en yakınımdın. Hapishane arkadaşım. Biz hücrede kuru ekmeği paylaşmadık mı seninle Haco? Birlikte işkenceden geçmedik mi? Racon kesmedik mi? Ben Murat'ı, oğlumu sana emanet ettim. Sen ise emanete ihanet ettin. Söyle şimdi ne yapayım ben sana. Çekip vurayım mı? Ezip, geçeyim mi seni? Zaten biz yokmuşuz. Cesaret yokmuş, yiğitlik mertlik yalanmış. Ölümüne arkadaşlık, dostluk falan palavraymış... Racon bitmiştir. Hepiniz yatağınızda rahatlıkla ölebilirsiniz."

***

"Devran Ruleti"

***

"Devran: Güzel mekan, iyi kazandırıyor mu?
Ali Osman: Allah'a şükür bize yetiyor. Ne istiyorsun?
Devran: Dur be baba, bi' soluklanalım. Böyle bodoslomadan girilir mi mevzuya ya?.. Peki, iyi, sen bilirsin... Kızı ver, oğlun yaşasın. Hepsi bu kadar.
Ali Osman: Bu kadar mı?
Devran: Sen de biliyorsun ki, bi' savaş çıkarsa hepinizi siler süpürürüm. Kızı ver. Boşuna kimseye zarar gelmesin. Sen bu yolları bilen bi' ağabeyimizsin.
Ali Osman: Senin silahında mermi ters dönmüş evlat. Dikkat et, kendini vurmayasın. Delikanlı adam yol-yordam bilir. Raconda sığınanları teslim etmek gibi bi' şey var mıdır? Duydun mu hiç? Bak Devran Efendi, sen beni tanımazsın. Ben arkamda çok ceset bıraktım. Çok aileyi ağlattım. Bi' sürü bela herifin ciğerini gözümü bile kırpmadan söküp aldım. Cesetleri çoktan çürüdü. Bunların bi' kısmı bilinir, bi' kısmı bilinmez. Sonunda bi' şeyler oldu ve ben silahı bıraktım. Tövbe ettim. Uzun zamandan beri beladan uzak, sakin bi' hayat yaşıyorum. Yalnız, biliyor musun? Ben hastayım. Bu hastalık şey... Unutuyorsun. Herkesi her şeyi unutuyorsun. Kafanda ne varsa silinip gidiyor, sıfır oluyorsun. Bu ne demek, biliyor musun?
Devran: Anlatırsan anlarım...
Ali Osman: Şu demek; Seni şuracıkta gebertsem, zerre kadar vicdan azabı çekmeyeceğimi biliyorum. Çünkü yeminimi unutacağım. Seni unutacağım. Silahımı nasıl beynine dayadığımı, nasıl tetiği çektiğimi, o sefil beyninin nasıl dağıldığını asla hatırlıyamayacağım. Yani, benim açımdan artık tövbe diye bi' sorun yok. Oğluma dokunursan, olacakları artık biliyorsun.
Devran: Kızı istiyorum, yoksa zorla alırım..."

***

"Haco: O zamanın şartları öyleydi, öyle yaptık. Günah Bunun neresinde?
Ali Osman: Allah şart-şurt tanımaz, adamın cezasını kesiverir. Bak, karımı elimden aldı. Oğlumu aldı. Kan davasına kurban gitmesinler diye bütün akrabalarımı kendimden uzak tuttum. Yapayalnız kaldım. Şimdi, hayatta tutkun olduğum tek insan can çekişiyor. Biliyor musun, buraya gelirken nereye gideceğimi karıştırdım. Semtin adını unuttum. Taksici olmasa ayvayı yemiştim. Unutkanlık beni teslim alıyor Haco... Evet, Allah yeni bi' oğul bağışladı... Ama aynı Allah, "O'nu unutacaksın." diyor. "Yüzüne bakacaksın ama tanıyamayacaksın." diyor. Aldığım canların, akıttığım kanların hesabı böyle soruluyor benden... Bu bedel ödetilecek...
"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.