29 Ekim 2010 Cuma

L'immortel (2010)

Hikayenin ciddiyetine gölge düşürmeyecek dozda çok zekice mizah barındıran muhteşem bir Fransız filmi L'immortel. Uluslarası ismi 22 Bullets. Yani intikam peşinde koşmasına sebep olan saldırıda yediği kurşunların sayısı. Bu kurşunlar, O'nun ellerindeki sinirleri çalışmaz hale getirdi ve intikam başladı.

Franz-Olivier Giesbert adlı bir ağabeyin romanı bu. Yaklaşık 80 tane filmde rol almış ve bu film ile birlikte 5 film yönetmiş Richard Berry'nin hem yazdığı, hem yönettiği ve hem de oynadığı bir film. Muhteşem diyaloglara sahip ki o diyalogları da Eric Assous yazmış. Filmi başrollerinde Jean Reno'yu izliyorsunuz. O'nunla birlikte, polis suratının çok yakıştığı Marina Foïs var. Cezayir doğumlu Kad Merad da çok çılgın bir mafya liderini canlandırmış ki çok hoşuma gitti. Richard Berry'den bahsettim zaten. Ondan başka Fani Kolarova adlı bir Slav bayan vardı. Enteresan bir güzelliği vardı. Çok minik bir sahnede izlediğimiz Gabriella Wright'ın da performansı çok hoşuma gitti yani. :).

Şu sinema sektöründe, Fransızlar'ın en başarılı oldukları şey bence klişeden kaçabilme özellikleri. Bu film de genel tema itibariyle "İntikam peşinde koşan eski suçlu ya da eski "bu işleri bilen adam"" olmasına rağmen, diğerlerinden çok farklı bir yapım. Filmin girişinde çok enteresan sahne geçişleri kullanılmış. Hikaye de çok enteresan ve hoş. Rol Jean Reno'ya cuk oturmuş ve yakışmış. Filmin müzikleri harika.

Hemen hemen her Fransız yapımında şahit olduğumuz "Fransa'daki Etnik Gruplar" yorumu bu filmde de vardı ve fakat çok fazla irdelenmemişti. İlk olarak Jean Reno'nun canlandırdığı karakterin dünya görüşünün ne kadar geniş olduğuna dikkat çekmek amaçlıydı. Hani müslüman cenazesine felan da katılabilen bir insan olduğunu gösteriyordu. İkinci amacı da "Baskıcı İslam Toplumu" hakkında bir yorum yapmaktır. İşte Gabriella Wright'ın canlandırdığı karakterin arabada giderken evlenmek üzere olduğu adama oral seks yapması ve canlandırdığı karakterin "Yasmin" adında bir müslüman olması falan ve filan işte...

Kısacası izlenmesi gereken, kaliteli Jean Reno filmlerinden. "Siz de kaçırmayın..." derim ben.















Western #3

28 Ekim 2010 Perşembe

Black Swan (2010) #2


Şu filmi ilk çıktığı an izlemek istiyorum. Çok enteresan bir film olacakmış gibi geliyor bana ama yine de emin konuşmayalım. :).

26 Ekim 2010 Salı

Match Point (2005)

Yazının başlığından da görebileceğiniz gibi 2005 yılında izleyiciyle buluşmuş, Woody Allen'in yazıp yönettiği bir film. Filmin başrollerini oldukca başarılı oyuncular olan Scarlett Johansson ve Jonathan Rhys Meyers paylaşıyor. Kadroda Onlar'ın da haricinde çok beğendiğim Brian Cox da var fakat O'nun rolü diğer ikisi gibi ciddi bir anlam taşımıyor.

Film yoksulluğu, farklı yöntemlerle de olsa, tırnaklarıyla kazıya kazıya aşmış iki insanın, yoksulluğun unutulduğu dünyada yaşadıkları yasak aşkı konu ediniyor. Benim Woody Allen sevmememin sebepleri olan sosyal mesaj kaygısı, hikayeyi en gerizekalı insanın anlayabileceği gibi anlatması ve genellikle olguların dışında bireyler arasındaki ilişkilerle ilgilenmesi ayrıntıları bu filmde de en ince sahneye kadar mevcut.

Scarlett Johansson'un tıpkı Lost in Translation filmindeki başarılı bir performansına daha şahit olmak istiyorsanız, izleyin gitsin. Öbür türlü bu blogda hiç yayınlanmazdı bu filmin yazısı.

Eyvallah...







Ufuk Bayraktar

Bana göre Türk Televizyonculuk Tarihi'nin en baba yapımı olan Ezel'deki en sağlam halka bu çocuk. 1981 doğumlu, Zeki Demirkubuz'un kahvede keşfettiği bir isimmiş. Sonra O'nun itelemesi ile bugün bu noktada. Mimikleri ve duruşuyla ekranı gerçekten doldurabilen bir tip. Milliyet'in internet sitesinde Asu Maro imzalı bir makale okudum. Siz de okuyun isterim. Hadi eyvallah...

24 Ekim 2010 Pazar

Spy Game (2001)

Tony Scott'un yönettiği ve Michael Frost Beckner'in yazdığı bir film. Başrol de Robert Redford ile birlikte Brad Pitt var. Bilindik CIA/FBI filmi. Bir kere en baştaki falsosu, teşkilattaki son gününü tamamlayan ajan kilişesinde. Ondan başka, dandik geçişlerle dolu bir kompozisyon barındırmasıyla, "Acaba bundan 10 sene önce çekilmiş olmasının bir etkisi olabilir mi?" sorusunu sordurmasına rağmen, o ve ondan önceki dönemlerde yapılmış muhteşem filmler ile de kıyaslandığı zaman, Spy Game'i ilk 20'ye veya 30'a koymak zor olacaktır. Fena film değil ama işte çok da önemli ve "izlenmezse olmaz!" filmlerinden değil. Biraz Brad Pitt'in yüzü suyu hürmetine izlenebilir. Fazlası da yok malesef...


21 Ekim 2010 Perşembe

Machete (2010) #6

Ethan Maniquis ve Robert Rodriguez'in ortaklaşa yönettikleri ve yine Robert Rodriguez'in kuzeni Álvaro Rodríguez ile birlikte yazdığı yüksek bütçeli bir b-film Machete. Aslına bakıldığı zaman "pek umursanmadan yapıldığı" imajı çiziyor olsa da film için ciddi emek harcandığı ortada. Özellikle kendi kendine oluşan akımları taklit etmenin çok zor olduğu gerçeğiyle beraber, Machete müthiş bir b-film takliti. Örnek vermek gerekiyorsa eğer; Gerek müzikleri, gerek sahne geçişleri, gerek filmin başlayış şekli,absürdlük bankası oluşu ve intikam temasıyla bir b-filmde olması gereken her şeyi barındırıyor. İşte bu noktada birçok kişi bu durumdan şikayetci olabilir ki zira şahsen ben bu "Çok sıkıcı filmdi." tarzı şikayetleri çevremden duyuyorum. Sonuç olarak b-film izleyebilmek belli alışkanlıklar gerektiren bir hadise olduğu için de bunu normal karşılıyorum.

İşin bir başka açısı da Amerikan halkı ve faşist yöneticilerinin, Meksikalı göçmenlere uyguladıkları zulm ve bu zulmün sebep olduğu devrim tutkusunu konu edinmiş ve fakat aslında bu konuyu anlatmaktan ziyade kendi amaçları doğrultusunda yürümekte olan bir yapımdan bahsediyoruz. Yoksa zaten bir b-film taklitine Danny Trejo başrolde olmak üzere, Robert De Niro, Jessica Alba, Steven Seagal, Michelle Rodriguez, Jeff Fahey, Don Johnson, Lindsay Lohan gibi oyuncuları doldurmak gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu güçlü kadroda dikkatimi çeken şeylerden birisi, normalde hiç beğenmediğim Jessica Alba'nın oldukça başarılı performansı oldu. Bir de hiçbir bölümünü izlemediğim LOST dizisiyle meşhur olduğunu bildiğim ve benim de sinema sektöründe, dış kapıdan da olsa takip ettiğim Michelle Rodriguez'in güzelliğine, ilk defa hareketli bir şekilde şahit oldum. Yani bir kadının hem fit ve kaslı bir vücuta sahip olup, hem de bu kadar güzel olabileceğinin kanıtı olmuş resmen. E Robert Rodriguez de Jessica Alba, Michelle Rodriguez ve Lindsay Lohan (ve O'nun canlandırdığı karakterin annesi) ile sevişecek bir karakter yazarsa, o rolü ya kendi oynar ya da kuzeni Danny Trejo'ya verirdi. O 2. seçeneği tercih etmiş. :) "Lindsay" demişken; Lindsay Lohan da tam gerektiği rolü oynamış. Açıkcası ben Lindsay Lohan olayında bir miktar Quentin Tarantino ezgisi sezdim. Bir de ayrı bir noktada Robert De Niro'ya değinmek gerekiyor. Yani bir insan, bu kadar ilerlemiş bir yaşa rağmen, bu kadar hareketli olurken, öbür taraftan da bu kadar komik olmayı başarabiliyorsa, o adamda gerçekten bir şeyler var demektir. Yani demek istediğim, "Robert De Niro mu Al Pacino mu?" sorusu hala daha yanıtsız benim için. :).

Robert Rodriguez'e yakışmış. Zaten devamlı bu tarz film yaptığı için, ben çok garip karşılamadım. Grindhouse filminin başında yayımlanmış olan sahte bir fragmanın çıkışı olduğunu bildiğim bu filmde de yine Robert Rodriguez'in "Güzel ve ikiz hemşireler" olayını gördük. Planet Terrör'de de vardı bu sanırım. Aklıma takılan ve ne olduğunu anlamadığım bir başka olay da, Michelle Rodriguez'in canlandırdığı Luz adlı karakter, Danny Trejo'nun Machete adlı karakterinin yaralarını iyileştirmek için yatağa yatırdığı vakit, eline aldığı bir yumurtayı yüzünün etrafında gezdirdi ve sonra yine aynı yumurtayı yatağın altına kırıp, öyle bıraktı. Acaba o yumurtanın olayı neydi? Bir Meksika geleneği felan mı? :/

Bir de şu çok iyiydi;

Sartana: I thought Machete don't text.
Machete: Machete improvise.




















12 Ekim 2010 Salı

Vay Arkadaş (2010)

"Vay arkadaş - Manik, Tik, Dildo" olarak da bilinen ve IMDb'de bile henüz yer bulmamış olması da enteresan, benim adıma çekicilik kazandırıcı bir detay. Kadroda izleyeceğimiz Demet Evgar, Rasim Öztekin, Mustafa Üstündağ, Pamela Spence, Erdal Tosun, Fırat Tanış, Bülent Çolak heyecan ve keyif verici oyuncular ile izlenebilir bir film olacağını düşünüyorum. Şu an piyasada dönen haberleri incelediğimizde medyanın bu işin hangi tarafında olduğunu da açıkca ortaya koyduğu için bir ayrı ilgimi çekti. Fragman da var;


9 Ekim 2010 Cumartesi

Armored (2009)

James V. Simpson'un yazdığı ilk film olarak kayda geçen ve Nimród Antal'ın yönettiği 2009 yılında izleyiciye sunulmuş bir film. Başrolde ise Columbus Short, Matt Dillon ve Jean Reno oynuyor. Onlarla birlikte Laurence Fishburne de var.

Bir güvenlik şirketinde, yüksek güvenlik önlemleri alınarak sevkiyat yapan bir ekibe bağlı birkaç adamın, gerçekten yüksek miktarlara ulaşan paraları çalma planı ve bu planın "evdeki hesabın pazara uymaması" misali gelişen sorunlarının sebep olduğu çete içi çatışmayı konu ediniyor.

Zayıf ve bir o kadar da vaktimi çalmaktan zerre gocunmamış bir film. Jean Reno'ya acıdım, gerisi bir şey değil de... :)