21 Mayıs 2009 Perşembe

Taken (2008)

Sinema kariyerine setlerde kameramanlık ve elektrik teknisyenliği yaparak başlayan, yeni nesil yönetmen Pierre Morel'in yapıtı. Hakkında pek bi' şey bilmiyorum ki zaten Taken kendisinin 2. filmi. O yüzden pek bi' şey söyleyemeyeceğim ama yine klasik Hollywood yapımlarının özelliklerini taşıması ve adının da bi' Amerikan'dan ziyade hafif bi' Fransız kokması midemi bulandırmadı değil. Neyse...

Aksiyon filmlerindeki klişelerden bahsettik. Şöyle özetleyeyim; iyi bi' aksiyon filmi yapmak için gerekli şeyler bellidir. Birkaç iyi dublör, iyi bi' tesisat, heves dolu bi' yönetmen(tercihen yeni yetmelerden), orta ayarlı bi' bütçe, yine orta ayarlı bi' başrol oyuncusu ve güzel bi' kız. Konu zaten bellidir. Ya birisi fidye için kaçırılmıştır, ya da iftiraya uğrayan adam/kadın kendisini aklamak için binbir dereden su getirir. Falanlar ve filanlar. Sonra film çekilmeye başlanır. Konunun geçtiği şehrin(gerçi genellikle metropoller olur bunlar) kuşbakışı görüntüleri sahneler aralarına serpilmelidir. Kovalamaca sahnesi olur. Köprü üzerinde kaçmakta olan karakter, daha fazla kaçamayacağını anladığı an, evet tam o an köprünün altından geçmekte olan kamyon/tır gibisinden dorseli bi' aracın üzerine zıplar. Konu hızlı gelişir ve sonuçlanır ki, tempo düşmesin, seyircinin istediği olsun. Seyircinin istediği demişken, birkaç detay daha var. Öncelikle ana karakter; Müthiş yetenekli olmalıdır. Silah kullanmayı, istihbarat sağlamayı iyi bilmelidir. Kesin zekalıdır. Ayrıca filmde propaganda şarttır. Misal Emekli bi' Amerikan ajanı, herhangi bi' Avrupa ülkesinin altını üstüne getirebilir. Söz konusu ülkede onlarca kişiyi öldürebilir ve emeline ulaştıktan sonra elini kolunu sallaya sallaya güzel ülkesi Amerika'ya dönebilir.

İşte az önce bu filmi izledim. Tabi sorsanız, "Keyif aldın mı peki?" deseniz, "Evet, fena değildi." diye cevaplarım. Neden bilmiyorum. Yönetmen fena iş çıkarmamış. Oyunculuk dersen, o da sınıfı geçti. Özellikle, yaklaşık bi' 15 sene öncesinin filmi, Schindler's List'den hatırlayacağınız Liam Neeson zaten iyi bi' oyuncu. Yardımcıları da fena değildi. Özellikle Maggie Grace(Evet, Lost) ve Katie Cassidy çok şeker kızlar. İyi seçim olmuş. Bi' de Anca Radici'nin oynadığı karakter var. Şöyle toplasan 10 saniye felan gözüküyor filmde ama dikkatimden kaçmadı. O'na da dikkat edin. :)

Filmde en çok hoşuma giden 2 tane sahne vardı. Ayrıntı vermeden bildireyim, siz de oradalarda biraz daha fokuslanırsınız. Birincisi, Liam Neeson'un eski ajan dostunun karısının koluna ateş etmesi. İkincisi ise sonlardaki açık artırma sahnesi.

Son Not; Bu Arnavutlar'dan ne istemişler, anlamadım...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.