18 Mart 2009 Çarşamba

I Am Legend (2007)

Yalnızlık, eğer bi' tercih değil ise, çok kötü şey.

Tıpkı bizim efsanelerden Mad Max serisinde olduğu gibi, kıyametvari bi' dönemi andıran ve bu döneme isyan eden, başkaldıran bi' adamın hikayesi. Constantine filminin yönetmeni Francis Lawrence'nin filmi.

Aslında Will Smith'i aman aman pek beğenmem. Fakat şarkıcılar arasından sinemaya geçiş yapan insanların arasındaki en başarılı oyuncudur kendisi. Bu yadsınamaz bi' gerçek. Sinema tarihinin en çok gişe yapan oyuncusu olması tabi ki O'nun mükemmel bi' oyuncu olduğunu göstermez fakat böyle ciddi yapımlara seçilmesinin de bi' takım sebepleri olması lazım. Evet, başarılı bi' şarkıcıydı. Ancak, şahsi görüşüm, şarkıcılığından ziyade oyunculuğu daha çok prim yaptırdı. Daha çok ses getirdi.

Neyse, filme dönelim. Öyle harika bi' yapım falan değil, bu net. Çok fazla bilindik var. Zombi filmlerinin bilindik klişeleri işte. Yaygın ve tedavi edilemeyen çok tehlikeli bi' virüs, bi' profesör, güneş ışığında duramayan zombiler falan. Yani başları iyiydi ama sonlara doğru iyice sarpa sardı. Başlarda daha bi' duygusallık, yalnızlık teması hakimdi. İşte, ailesinden kalan tek yadigarı, tek dostu köpeğini kendi elleriyle öldürmek zorunda kalıyor, üzülüyor falan. Sonlarda, zombiler evini basıyor. Zaten klişe kıyılarında gezen bi' film, o zombi baskınından sonra daha bi' saçma hal almaya başladı. En sonlara doğru, mahzene saklanmaya indiği zaman tedavisi için uğraştığı yarı zombinin yanıt vermeye başlaması, yani tam da işler karışmışken panzehirin bulunması, zombilerin kapıya kırmalarına yakın dayanıklı odanın içerisindeki ufak gizli bölme, ayrıca o gizli bölmedeki şırınga dolu çekmecesinden çıkardığı el bombası falan.

Öf ya...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.