2 Haziran 2010 Çarşamba

Beneath the Planet of the Apes (1970)

Dayanamadım, 2. filmi de izledim.

Yönetmen farklı. Bu kez Ted Post koltukta. At arabasının üzerindeki bir sahnede öyle iğrenç bir geçiş var ki o iğrençlik bu adamı sınıfta bırakır. Filmin diğer kısmında süper başarılı olsa bile.

Neyse...

Bu kez 3955 yılının dünyasındayız. İlk filmin sonunda, Charlton Heston'un canlandırdığı G. Taylor, maymunlar tarafından yönetilen bir gezegende değil, tamamen mahfolmuş bir dünyanın, günümüzden çok çok çok sonrasında bulunduğunu anlamıştı. Post-Apokaliptik kültürün de o an biraz boku çıkmış gibiydi ama olsun. Bu film de o kalınan yerden devam ediyor. Fakat bu kez başrolde Heston yok. James Franciscus diye bir ağabey var. İlk kez bu filmde karşıladım; O da gayet başarılı. Yine ilk filmdeki gibi hiç konuşmamasına rağmen ciddi etki bırakan Linda Harrison vardı. Hoş, bu filmde bir kelime etti ama hemen sonrasında da rahmetlik oldu. Demek ki bu güzeli, çok büyük ihtimalle, 3. filmde seyredemeyeceğim. Üzücü.

2. filmin en güzel yanı da, insalığa yapılan göndermeler ve maymunların ilk filmden daha medeni olmaları. "Şiddete hayır!" sloganlarından tutun, savaş karşıtı miting düzenlemeleri, sauna keyfi yapmaları, milli kararları aldıkları bir meclis oluşturmaları, statüye göre tek tip ve tek renk üniformalar giyinmeleri hep güzel ayrıntılardı.

Bir de şu yeraltı halkı. Onlar çok iğrenç ve garip yaratıklardı. Tıpkı haksızlık yapıp yapıp, "Ne alakası var ya?" salağına yatan kapitalizme benzettim kendilerini. Bir de o atom bombası muhabbeti. O da çok enteresandı.

Bir de şu vardı, çok hoşuma gitti;
Ursus: The only good human... is a dead human!

Az önce 3. filmin kadrosuna baktım. Sanırım 3. filmde insanlarla pek işimiz olmayacak. :). Sırf maymunları izleyeceğiz...

Şimdiden kendime iyi seyirler!










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.