21 Ocak 2010 Perşembe

Lolita (1997)

Daha önce, daha bu blog sayfasının olmadığı zamanlarda izlemiştim tabi. Hem bunu, hem de 1962, Kubrick versiyonunu izlemiştim. Geçen gün bi' yerde bu 2 filmin karşılaştırmasını okudum da canım çekti. 1997 versiyonunu bi' daha izleyesim geldi. Bundan sonra ufak bi' karşılaştırma yapmam da kaçınılmazdı zaten...
Humbert: She was Lo, plain Lo, in the morning, standing four feet ten in one sock. She was Lola in slacks. She was Dolly at school. She was Dolores on the dotted line. But in my arms she was always Lolita. Light of my life, fire of my loins. My sin, my soul. Lo... Lee... Ta.
Şu üstteki filmin açılış repliği, bu film ile ilgili nerede bi' yazı varsa, orada okunabiliyor. Aslında ben de bu klişeye dikkat çekmek için, aynı olaya dahil olmaktan da gayet mutluyum, hehe. Ancak benim asıl dikkatinizi çekmek istediğim ve bence filmin özetlenebileceği en kolay yol şuradan geçiyor;
Humbert: But a paradise still...
Meşakatli bi' iş olmuş. Her halinden belli. Sonuçta bu müthiş roman kendisinden 35 yıl kadar önce Stanley Kubrick tarafından çekilmiş bi' film ile bi' defa sınanmıştı. Bundan 35 yıl kadar sonra yönetmen Adrian Lyne bu filmi çekerek ya olaya ekstra bi' şeyler katacak ve üzerine bi' şeyler koyacaktı ya da yönetmenlik kariyerinin dibe vurmasına sebep olacaktı. Belki de bu filmin yapımı, kavramsal anlamda O'nun için de tam bi' LOLİTA hikayesiydi. Farklılık göstermek zorundaydı ve ilk farklılığını film müziklerine karşı gösterdiği ekstra özenle sağladı. Aslına bakarsanız Lyne bu filmi yaparken Kubrick'e oranla olaya 3-0 önde başlamıştı. Film müziklerini Ennio Morricone'ye emanet etmek olaya kafadan 1-0 önde başlamak demekti. Dönem itibariyle insanların bu tip hikayeleri 34 kadar yıl öncesine nazaran daha fazla sindirebildiği bi' süreçte gerçekleşmesi de 2. golü atmasını sağlamıştı bile. 3. gol ise ne yapması gerektiğini ve yapacaklarını karşılaştırabileceği bi' filmi var olmasıydı zaten. Yani aslında Kubrick’in ve O’nun Lolitalarını karşılaştırmanın elmayla armudu karşılaştırmaktan zerre farkı yok, bunu iyi anlamak lazım.

Peki nedir bu filmi gerçekten efsaneler arasına sokan? Yetişkin bi’ erkeğin, küçücük bi’ kıza duyduğu yasak aşka insanların duyduğu merak mı? Aynen öyle... Hepimizin için de bi’ sapık var ki zaten dikkatli baktığınızda yazarın direkt olarak bize değil de içimizdeki sapığa seslendiğini görebilirsiniz. ;

Hikaye 1940’lı yıllarda geçiyor. Tanımadığı bi’ şehirde, tanımadığı bi’ dul bayanın evinden bi’ oda kiralamaya giden fakat ilk bakışta, evin çirkin ve dağınık izleniminden dolayı, bu işte vazgeçen bi’ adamın, evin kızını görmesi ve çocukluk döneminde aşık olduğu başka bi’ kızın kendisinde sebep olduğu travmaların da etkisiyle kıza aşık olmasıyla gelişen olayları anlatıyor. Roman, edebi bi’ eser olarak tam bi’ başyapıt olarak gözükürken, üzerine çekilmiş 2 müthiş film ile de adeta onore ediliyor.

Adrian Lyne da gayet başarılı... Özellikle kurgu anlamında iyi iş çıkartmış, gayet açık. Özellikle Humbert'in filmin başında verdiği izlenim ile seyirciye "Acaba ne zaman intihar edecek?" sorusunu sordurması ve sonun bambaşka bitmesi güzel. Yönetmen ayrıca Casting konusunda süper. Frank Langella'nın canlandırdığı Clare Quilty müthiş bi' oyuncuymuş. Humbert Humbert'ı canlandıran Jeremy Irons da, Dominique Swain de rollere çok iyi oturmuşlar. Heralde Sue Lyon'dan sonra bu role en iyi O olurdu, olmuş da...

Şimdi böyle 2 film olur da, 2 lolita karşılaştırılmaz mı? Kubrick'in filminde yer alan Sue Lyon, Lyne'ınkinde ise Dominique Swain var. Şimdi bu güzellerin yaşlarına baktığımız vakit, Kubrick'in Lyne'dan daha cesur bi' adam olduğunu söylememiz mümkün zira Sue Lyon o dönemde 16 yaşındaydı. Hoş, her ne kadar Kubrick'in bu filmi çekebilmek için Sue Lyon'un yaşını 3-4 yaş büyüttürdüğünü duymuş olsam da insaniyet namına 16 yaşındaki bi' kızı bu tip bi' filmde oynatabilmek büyük yürek işi. Bilmiyorum katılır mısınız... Bu sizin bileceğiniz iş ama gerçek olan bi' şey var ki Sue Lyon'un Dominique Swain'den çok daha güzel bi' kadın olmasıdır...

(Uzun zamandır yazmıyordum. Sanırım bu iyi geldi.)
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.