16 Ağustos 2011 Salı

Limitless (2011)

Eddie Morra: Well, in order for a career to evolve, I'm gonna have to move on.
Carl Van Loon: And you would even think that, would only show me how unprepared you are to be on your own. I mean you do know you're a freak? Your deductive powers are a gift from God or chance or a straight shot of sperm or whatever or whoever wrote your life-script. A gift, not earned. You do not know what I know because you have not earned those powers. You're careless with those powers, you flaunt them and you throw them around like a brat with his trust-fund. You haven't had to climb up all the greasy little rungs. You haven't been bored blind at the fundraisers. You haven't done the time and that first marriage to the girl with the right father. You think you can leap over all in a single bound. You haven't had to bribe or charm or threat your way to a seat at that table. You don't know how to assess your competition because you haven't competed. Don't make me your competition.
Alan Glynn'in romanından meşhur senarist Leslie Dixon tarafından uyarlanmış ve 2006 yılının en iyilerinden The Illusionist filminin yönetmeni Neil Burger tarafından sinemaya yansıtılmış enfes bir film. Ayrıca Robert De Niro'nun yenildiğini izleyeceğiniz ilk film de denilebilir. (Hayır, Heat'deki bir yenilgi değildi.)

Başarısız, hipster ve avara bir bilim kurgu yazarının, yaşamaya dair ümitlerinin tamamen bittiği bir noktada, yaklaşık beş dakikalık bir evlilik yaptığı kadının erkek kardeşi ile tesadüfi bir karşılaşma sonucu tanıştığı bir hap sayesinde hayatının değişmesi ve bu değişiklik sürecindeki sancılı dönemi anlatan bir hikaye. Yalnız çok eğlenceli. Muhteşem müziklerle de süslenmiş, leziz olmuş gerçekten.

Fakat, tesadüfler tesadüfler. "Tesadüf diye bir şey yoktur. Her şeyin bir sebebi vardır." derim hep. Gerçekten de öyle. Bir alttaki ve bu linkteki yazıdan da anlayacağınız gibi, bol bol michael sikkofield okuduğum şu günlerde, tamamen tesadüf ve Robert De Niro'nun yüzü suyu hürmetine izlediğim şu filmde rastladığım bazı öğeler beni inceden şaşırtıp "Yuh lan, bu kadar da denk gelmez heralde..." dedirtse de, şu filmin son sahnesi, ki bu sahne bir çok sıkıntının aşıldığı ve artık tüm dertlerin bitip, Bradley Cooper'ın çoştuğu ve Nirvana'ya ulaştığı anda ekranlandı, "Yine mi siz lan!" dedirtti... Buyrun o sahne;

IllUMINATING THE DARK FIELDS
Hmm... Peki beni bu konuda filmin başında kıllandıran sahne? O hangisiydi?

Her şeyi gören göz. Hem de beyninizin %100'ünü kullanmanızı sağlayan hapla paralel...
Neyse, şimdi michael sikkofield olmaya lüzum yok. Sadece tesadüfe dikkat çekmek istedim. Neyse... En iyisi daha fazla bıkbıklamadan, diğer sevdiğim fotoğrafları da paylaşayım da bitsin bu iş.










2 yorum:

  1. Filmi sinemada izledikten sonra arşivimde olması gerektiğine kanaat getirdim.

    Evinde ister istemez daha başka bir hazla izlersiniz filmlerinizi ,bendede öyle oldu daha bir dikkatli izlediğimde o sahnede bende şaşı kaldım dondum birden.

    Asıl adı THE DARK FIELDS olan bir kitabın sinema perdesine uyarlandığında kitabı adı neden değiştirilir bir anlam veremedim açıkçası,

    Ancak şunun farkındayım ki hoollywood ta tesadüf yoktur !

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. %100 katılıyorum. Özellikle son cümlene. :)

      Sil

Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.