Bob: I don't want to leave.Charlotte: So don't. Stay here with me. We'll start a jazz band.Lise aşkları gibi masum ve itiraf etmesi zor bi' aşkın tanımı bu film...
İşte dün geceye de Lost in Translation filmini izlemek nasip oldu. Gerçi O'ndan ziyade, The Godfather filmleri, The Conservation, Apocalypse Now, Dracula gibi efsanevi filmlerin yönetmeni Francis Ford Coppola'nın kızı Sophia Coppola'yı ölçme isteği ve bunu da hem yazarı hem yönetmeni hem de prodüktörü olduğu oskar ödüllü bi' film ile yapma fırsatı daha ağır bastı. Belirtmek gerek, bu türü pek sevmememe rağmen yine de keyifli zaman geçirdiğim bi' film oldu. Özellikle Bill Murray'nin ve Scarlett Johansson'un performansları "Ya kapatayım da uyuyayım artık..." şeklinde düşünmememi sağladı ki zaten Sophia Coppola'nın da ne kadar iyi bi' yönetmen olduğunu görmem de bana ayrı bi' keyif kattı.
Filmin konusu da çok acayip. Japonya'ya, istemsizce de olsa, 2 milyon $ karşılığında bi' viski reklamında oynamak için 2 haftalık bi' seyehat etme zorunluluğu bulunan, hali vakti yerinde bi' orta yaşı birazcık geçmiş evli bi' erkek ile yine Japonya'da istemsizce, sırf kocasının işi gereği ikamet etmek zorunda kalan genç bi' kadının yaşadığı ilişki ve bu ilişkinin detaylarının dayandığı masum aşk anlatılıyor. Gerçekten de farklı bi' hikaye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.