Kısaca özetlemek gerekirse; Herkesin ve her şeyin normal seyrettiği bi' gün, trafikte kırmızı ışıkta bekleyen bi' adamın aniden kör olması ve bununla beraber bu insanın, yakın olanlardan başlamakla beraber, tüm çevresine ve bu ekseriyetle de bu körlüğü tüm insanlığa -yerinde bi' tabir mi bilmiyorum ama- bulaştırmasının ardından gelişen olayları anlatıyor.
Filmi izlemeden önce yaptığım incelemede yönetmenin harici tanıdığım 2 öğe vardı; Julianne Moore ve Gael García Bernal... Açıkcası iyi bi' oyuncu olduğunu bilsem de Moore'dan pek hoşlanmazdım çünkü The Silence of the Lambs filminde acayi rol kesmiş olan ve canımız ciğerimiz Judie Foster'ın rolünü, serinin 2. filminde, öyle ya da böyle, almış ve çok da iyi olmayan bi' performansla rezil etmişti. Ancak en son Children of Man ve bu filmdeki performanslarıyla gözümde büyüdü. Özellikle bu filmdeki inanılmaz oyunculuğundan çok etkilendim doğrusu. Size tavsiyem en azından O'nun için bi' göz atın derim. G. G. Bernal'ı zaten biliyoruz. 3. Odanın kralı, 3. Odanın kralına yaraşır bi' performans sergilemiş. :).
Yönetmenin seyirciye de körlüğü hissettirme çabası, körlüğün renginin beyaz olarak sunulması, bu tip bi' salgın hastalığın doğuracağı anarşi ve bu anarşinin sebep olduğu acizlik adeta izleyiciye sunulmuş birer ziyafet gibi duruyor. Hele ki o muhteşem son öldürücü darbe niteliği taşıyor ki her sinemaseverin kaçırmaması gereken bi' ayrıntıdır gözümde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.