Ya bu benim hayatımın filmlerinden birisi. Sırf ufak kardeşime seyrettirmek için bugün bi' kere daha seyrettim. Blogda daha önce yazmamış olduğuma şaşırdığımı belirtsem, bi' sanal sözlük klişesine daha imza atmış olur muyum acaba?
*Bi' de o eşsiz PARİS yok mu?..*
Yönetmen John Frankenheimer. Efsanevi, başrolünde Frank Sinatra'nın oynadığı The Manchurian Candidate filminin yönetmeni. Aslında o filmi de bi' ara tekrar izlemek lazım, sakin kafayla. Neyse, biz filmimize dönelim. Oyuncu kadrosu fantastik derece de iyi denilebilir. Bi' kere en tepede eşsiz adam Robert De Niro var. Sam diye, eski bi' ajanı canlandırıyor. Para için yasadışı iş çeviren bi' ajan, hmm... "Klişe karakter!" denilebilir mi? Denilir... Fakat ne önemi var? Robert De Niro bokumu canlandırsa, izlerim... Ya aslında bu Sam'in karakterini açsak, filmi de anlatmış oluruz biraz. Daha doğrusu filmin konusunu. "Ronin" kelimesinin ne anlama geldiğini açıklamış olmak da istemediğim için bunu geçiyor ve CASTING'deki diğer güzelliklere değinmek istiyorum. Misal Jean Reno, sinema dünyasının çirkin kahramanı. O koca burnuyla bi' anasının bilmem neresine tersten girmiş Benjamin'i oynayamayacak birisi de olsa, o bizim Léon'umuz. İşte bu filmde de Fransız delikanlısı Vincent'ı canlandırıyor. Sarı sarı sigaralar tellendirirken izliyoruz O'nu. Öbür tarafta da, o güzelim suratını nasıl böyle meymeletsiz bi' şekle sokabildiğine akıl-sır erdiremediğim, müthiş oyuncu İngiliz Natascha McElhone'yi izlerken mest oluyorsunuz. Gregor karakterini canlandıran Stellan Skarsgård ve Spence'yi canlandıran Sean Bean da izlenmesi ve takip edilmesi gereken adamlardanlar...
Hem o enfes müzikleri için, hem de "RONIN" kelimesinin anlamını daha iyi idrak edebilmek için izleyin.
Seveceksiniz.
Hani film nerde yaw?
YanıtlaSilD&R'da vardır.
YanıtlaSil