Posterde Shia LaBeouf veya Tom Hardy'den ziyade Guy Pearce'yi tercih etttim. Zira filmdeki en kötü, en siyah karakter oydu. |
The Proposition (2005) ve The Road (2009) gibi iki iyi filmin yönetmeni Joan Hillcoat'ın çektiği, gerçek bir yaşamdan öyküsünden uyarlanmış bir "country" öykü.
Transformers serisi ile ünlenen ve şahsen dikkatimi çeken, daha sonra da Disturbia ve Walla Street: Money Never Sleeps filmleriyle iyice adından söz ettirmeyi başaran kaliteli oyuncu Shia LaBeouf ile Guy Ritchie'nin RocknRolla filminin hemen ardından gelen Bronson ile büyük bir oyuncu olduğunu tüm dünyaya kanıtladıktan sonra Inception, Warrior ve meşhur Bane karakteri ile Batman: The Dark Knight Rises filmlerinde izlediğim Tom Hardy'nin başrolünü paylaştığı bir filmden söz edeceğiz. Tabi bu ikiliye eşlik eden Jason Clarke (Public Enemies), Guy Pearce (Memento), Mia Wasikowska (Alice in Wonderland/Jane Eyre), Gary Oldman (Arife tarif ne hacet?) gibi isimleri de atlamamak gerek.
Öncelikle belirtmek lazım ki; "Postapokaliptik dünya" gibi çok ama çok fazla defa işlenmiş bir tema üzerine çalışmış olmasına rağmen müthiş orijinal bir iş olan The Road filminin yönetmeninden beklenmesi gereken kalitenin altında kalmış bir film. Ha, keyifli mi? Oysa ki bu film gerçek bir hayattan uyarlanmış olduğundan mütevellit, biraz daha orijinal olması beklenebilirdi. Fakat gel gör ki yönetmen işin bu kısmından yakalamak yerine, görüntü yönetmenliği kasmış ve genelde çok başarılı doğal görüntülerle(iyi bir manzara, rengarenk kırlarda koşuşan vahşi atlar vs. gibi) bir farklılık yakalamaya çalışmış. Bu ciddi manada bir "eksi puan".
Öte tarafta ise 1931 yılında başlayan ve meraklısının ilgisini çekmekte asla zorlanmayacak çok çok hoş bir öykü var. Tabi, az önce de belirttiğim gibi, belli bir noktadan sonra sonu belli olduğu için sadece ama sadece başarılı oyunculuk performanslarına şahit olmamı sağlamaktan başka bir şeye derman olmaması da eksi puandı. E oyunculuğa geldiğimiz zaman da böyle bir kadro oluşturulduğu zaman bu performansı beklemek de gayet olağan bir beklenti sayılıyor. Yani, her izlediğimde "The New De Niro" hissini yaşadığım Shia LaBeouf ve bir Bane karakteriyle dahi daha şimdiden efsaneleşmiş Tom Hardy'i yan yana izlemek gayet bu filmi sevebilme sebebi olabilecekken, aynı açıdan baktığımızda, koskoca filmin ve kadronun bizlere sadece ama sadece oyunculuk performansı sunması da büyük bir eksiklik.
Evet, filmin genelinde izleyebileceğiniz "anlık şiddet" sahneleri siyah sinema sevenler için büyük keyif verici bir ayrıntı olarak göze çarpmasına rağmen, öte yandan da alttaki görsellerde de görebileceğiniz gibi yönetmenin ara ara papazın kızının kucağındaki yavru ceylana odaklanma gibi cins şirinlikleri de can sıkmıyor değil.
Yine de tavsiye ederim yani, ne diyeyim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazmak için hiçbir engel teşkil etmez. Kelime doğrulama istemez, denetim beklemez. Öyle güzel bir yer burası.